Yesemek Taşocağı Ve Heykel Atölyesi

UNESCO’nun Dünya Miras Alanları Geçici Listesi’nde yer alan Yesemek Açık Hava Heykel Müzesi 3000 yıldır kendi kaderine terkedilmiş bir vaziyette dururken, 2000li yılların başında yaklaşık 100 yıldır parça parça süren çalışmaların sonucunda halkın hizmetine açıldı lakin hala gerektiği ilgiyi göremiyor. 

Yakın zaman kadar Türkiye’nin gündemine “Yesemek Heykel Atölyesi inşa edilecek olan sulama göleti ile tehlike altında” başlığı ile oturan Yesemek Taşocağı ve Heykel Atölyesi, Gaziantep’in İslahiye ilçesine bağlı Yesemek köyünde bulunmaktadır. Yapısal özelliklerine geçmeden önce, bahsedilecek açık hava müzesinin tarihinden ve öneminden bahsetmekte fayda var. 

M.Ö 2000’li yıllarda Hitit kralı I. Şuppiluliuma tarafından kurulan atölye bir zamanlar faaliyetlerine ara verse de Geç Hitit İmparatorlukları dönemi olan M.Ö. 900’lerde yeniden çalışmaya başlamıştır. Asurluların M.Ö. 7. yüzyılda bu imparatorluklara son vermesi ve bu heykel atölyesinde çalışan ustaları kendi başkentine götürmesinden dolayı atölye yaklaşık 30 asır boyunca terkedilmiş halde kalmıştır. 

1890 yılında Yesemek köyünün yakınlarında bulunan Zincirli Höyük kazıları için bu bölgeye giden Felix Von Luschan, kendi yazdığı kitabında Yesemek atölyesini az da olsa tanıtmıştır lakin o dönemde Yesemek’te kazı ve araştırmalar yapılmadığından dolayı bu bilgiler yüzeysel kalmıştır. Bu bölgede ilk ciddi araştırma ve kazılar 1955 yılında başlamış ve 6 yıl boyunca devam etmiştir. Bu çalışmalar sonucu çoğunluğu aslan heykellerinden oluşan yaklaşık 250 heykel bulunmuştur. 1961 yılında ise heykel atölyesinin yakınında bulunan Yesemek höyüğünde yüzeysel bir kazı yapılmış ve atölyede çalışan işçilerin, bu alanda konakladığı sonucuna ulaşılmıştı. Alanda 1989-1991 yılları arasında ikinci defa ciddi bir kazı yapıldı ve yeni heykeller dışında duvarla çevrili büyük bir alan da keşfedildi. Çevre düzenlemesi yapıldı, heykeller toparlandı ve atölye şuanki açık hava müzesi halini aldı. Bu son kazıdaki bulgularla birlikte Yesemek’in değeri daha da artmış oldu.

Tamamlanmamış bir Kapı Aslanı

Yesemek bizlere, günümüzde halen devam eden heykel sanatının, 3000 yıl önce hangi durumda olduğunu göstermesi açısından da ayrı bir öneme haizdir. Antik dönemde heykeller hangi taşlardan yapılırdı? yapımı için hangi araç-gereçler kullanılırdı? üzerindeki süslemeler, desenler, kabartmalar neyi temsil ediyordu? gibi birçok ilim dalını ilgilendiren sorulara kolaylıkla cevapların bulunabileceği Yesemek Taşocağı ve Heykel Atölyesi, sadece bulunduğu bölgenin değil, bugün Arap Yarımadası, Mısır, İran ve Türkiye gibi bölgeleri de içine alan Yakın Doğu’nun en büyük heykel atölyesi (aktif olduğu zamanlarda) olma özelliğini de elde etmiştir. Bu zamana kadar bulunan diğer heykel atölyelerinde, heykel yapım sürecini bu kadar iyi aktarabilen ikinci bir merkez yoktur. Yüzlerce örneğin yaklaşık 30 asır boyunca hiçbir kırılma, zedelenme, aşınma olmadan yerinde kalması şüphesiz buranın önemini bir kat daha artırmaktadır. Peki bu kadar büyük ve önemli olan bu atölyede ne gibi ürünler ortaya çıkarılıyordu?

Yesemek bizlere, günümüzde halen devam eden heykel sanatının, 3000 yıl önce hangi durumda olduğunu göstermesi açısından da ayrı bir öneme haizdir.”

Ayı-adam (aslan-adam) karışık yaratığı
-Kendi fotom-

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu atölyeden çıkan hiçbir parça bitmiş heykel olarak çıkmıyordu. Öncelikle heykel yapılacak kadarki kısmın büyük taş kütlesinden koparılması gerekiyor. Bu parçalama işlemi çok ilginçtir: İlk olarak kayaya bir oyuk açılır. Bu oyuğun içerisine dayanıklı tahtalar yerleştirilir. Daha sonra bu tahtalara su dökülür. Suyu gören tahta genişler ve yaptığı basınç ile taşı, işaretlenen yerden koparır. Bu koparılan taşlar atölyeye getiriliyor ve taslak olarak, ayrıntısına inilmeden hazırlanıyordu. Daha sonra sipariş verilen yere insan ve hayvan gücüyle götürülüp yerleştirildikten sonra ince işçiliği yapılıyordu. Yani heykel son görüntüsüne atölyede değil de sergileneceği yerde ulaşıyordu. Heykel atölyesi için Yesemek bölgesinin seçilmesinin de en önemli nedeni bölgede bol miktarda bulunan bazalt taşının hemcinslerine göre daha kaliteli olmasıdır. 

Bölgede en kaliteli bazaltın bulunduğu Yesemek’te taşların çıkarıldığı yerlerden biri

Bu atölyede üretilen heykeller genellikle tapınak, kent kapısı, saray gibi anıtsal yapıların girişlerinde ve ön cephelerinde hem sanatsal hem de koruyucu bir öğe olarak kullanılmıştır. Kapı aslanları ve sfenkslerin yanı sıra ikili ve üçlü dağ tanrısı kabartmaları, savaş arabası kabartması, ayı-adam karışık yaratığı ve bazı mimari parçalar da atölyedeki kazılarda bulunmuştur. Buluntular arasında ciddi bir öneme sahip olan ayı-adam kabartmasına bugünkü bilgilerimize göre sadece Yesemek’te karşılaşıldı. Lakin Prof. Dr. Atilla Engin Hitit inanışında ayı-adam diye bir tasvirinin olmadığını, bu kabartmanın bir aslan-adam kabartması olduğunu söylemektedir. 3 parçadan oluşan ama sadece iki parçasına ulaşılabilen başka bir kabartmada ise savaş ve av sahnesi betimlenmiştir. Bu özel kabartmalar dışında atölye kazılarında en çok ortaya çıkarılan tür ise kapı aslanları ve genellikle insan başlı, aslan bedenli  karışık yaratık olarak betimlenen sfenkslerdir. Bunların dışında genellikle bir duvarın alt kısmına inşa edilen kare taş bloklar olarak tanımlandırılan ortostatlara da rastlamak mümkündür.

Savaş Arabası Kabartması

Dünya’da insanlığın ortak mirası olan tarihi ve doğal mekanların korunması için yaklaşık 50 yıldır çalışan UNESCO, 2012 yılında bu atölyeyi geçici miras listesine dahil etti. Gerekli kazılar, çalışmalar ve araştırmalar yapılsa buradan, hitit heykel sanatına dair daha birçok yeni bilgiler elde edilecektir hiç şüphesiz. Belki de ileride UNESCO’nun kalıcı miras listesine girecek olan atölyede, yapılan son sulama göleti projesi ile bilimsel amaçlı olmak dışında en ufak bir çalışmanın yapılmasına izin verilmeyen 1. derece sit alanı bölgesinin yaklaşık 750 metrekarelik alanı tahrip edildi. Yaklaşık 10 yıl boyunca arkeolojik kazı yapılabilecek bir yer, birkaç kepçe ile kısa sürede halledildi. Hatanın sadece baraj yapma kararı veren kurumda değil arkeologlarda da olduğunu söyleyen Prof. Dr. Atilla Engin bir ropörtajında “Barajın, göletin kültür varlıklarını yok edecek bir yere yapılmasını doğru bulmuyorum. Burada arkeologların da ihmali var. Kültür varlıkları çıkarılırken zarar verilmiş arkeologların burada müdahale etmesi gerekirdi. Müdahale etmemiş ve tahribat izlenmiş.” ifadelerini kullanıyor.

Dağ Tanrısı Kabartmasına bir örnek

Her ne kadar Yesemek Açık Hava Müzesi günbegün daha fazla kişi tarafından bilinip ziyaret ediliyor olsa da hala hak ettiği değeri bulabilmiş değil. Dünyada sayılı miktarda bulunan antik çağ heykel atölyelerinin belki de en önemlisi olan bu atölyenin, sadece devletin ve bazı araştırmacıların değil, halkın da benimseyeceği bir yer olması gerekiyor. Herhangi bir giriş ücretinin olmadığı açık hava müzesi gün içinde her zaman gezilebilir. Samimi olan yöre halkı ile iletişim kurmak, internette ve makalelerde dahi bulunamayacak önemli bilgilerin elde edilmesi açısından iyi olabilir. 

Dünyada sayılı miktarda bulunan antik çağ heykel atölyelerinin belki de en önemlisi olan bu atölyenin, sadece devletin ve bazı araştırmacıların değil, halkın da benimseyeceği bir yer olması gerekiyor.”

Leave a Reply

Your email address will not be published.