Doğal sokakları, geleneksel evleri, sokakların insanlara ait olması gibi özelliklere sahip olan Odunpazarı bölgesi, zaman içerisinde turist çekme ve bölgeyi popülerleştirme adına değişimlere uğramıştır. Geleneksel evler otellere dönüştürülmüş, insanlara ait olan sokaklar arabalara verilmiş, bölge tanınsın diye ünlü bir mimara bina yaptırılmış; fakat bunlar bölgeye büyük ölçüde zarar vermiştir.
Eskişehir’in ilk yerleşim yeri olan ve dolayısıyla kent merkezi olarak bilinen Odunpazarı, geleneksel Türk evleriyle ön plana çıkmaktadır. Bu konuda oldukça eskiye dayanan kaynaklar bulunmaktadır. Evliya Çelebi’nin 1648 yılında şehre gelmesi ve seyahatnamesinde de burada yaşayan insanların Eskişehir’in Güney tepelerine yerleşiminden bahsetmesi bu kaynaklara örnek verilebilir. Kentin zamanla genişlemesiyle birlikte Odunpazarı yerleşkesi kent merkezi olma özelliğini kaybetmiştir. Ama tarihteki konumu ve geleneksel dokusuyla birlikte turistik açıdan popülerliği gün geçtikçe artmaktadır.
Odunpazarı’nın planlamasına bakıldığı zaman geleneksel tarzın sadece evlerle kalmadığı aynı zamanda sokaklarda da kendisine yer bulduğu görülebilmektedir. Geleneksel sivil mimari özelliği gösteren bu sokaklar organik bir görüntü oluşturmaktadır. Topoğrafyayla uyumlu bir şekilde yerleştirilen binaların arasında oluşan sokaklar yaya kullanımına yönelik tasarlanmıştır. Bununla birlikte komşuluk ilişkileri de artmıştır. İnsanlar sokakları sadece ulaşım için kullanmazlar. Sokak bir iletişim ve etkileşim aracıdır. Günümüzdeki sokaklarda olduğu gibi yoldan arabaların geçtiği ve bununla birlikte etkileşimin devamlı kesildiği bir sokak anlayışı bulunmamaktadır. Yerleşim planında bir başka önemli nokta ise yapıların birbirleriyle uyumlu şekilde bir araya gelmesi ve bir bütün oluşturmasıdır. Yalın, belirli ilkelere sahip ve saygı çerçevesine göre tasarlanmış bu binalar, aynı zamanda çok çeşitlilik de sunmaktadır. “Kentin ilk planı 1896’da Türkiye’nin ilk modern kent planı olarak yapılmıştır. 1896 planında konut nüvesi ve ticari nüve açıkça görülmektedir. Porsuk Çayı’nda meydana gelen taşmalardan dolayı konut nüvesi kentin güneyinde ve Porsuk Çayı’na uzak planlanmıştır.”
İnsanlar sokakları sadece ulaşım için kullanmazlar. Sokak bir iletişim ve etkileşim aracıdır. Günümüzdeki sokaklarda olduğu gibi yoldan arabaların geçtiği ve bununla birlikte etkileşimin devamlı kesildiği bir sokak anlayışı bulunmamaktadır.”
Odunpazarı yerleşiminin en öne çıkan özelliklerinden biri de geleneksel evleridir. Bu evler bahçeli ve avlulu olmasından dolayı kentle bir etkileşim kurmaktadır. Evlerin cepheleri sokağa bakmakta ve bu şekilde de başka bir etkileşim kurulmaktadır. Sokağın iki tarafındaki evlerin birbirlerine bakmasına rağmen mahremiyet konusu dikkate alınmıştır. Bunun sonucunda da hiçbir pencere diğer evlerin pencereleriyle aynı doğrultuda yer almaz. Birbirine bu kadar bitişik olan ve bir bütünü oluşturan parçaların bulunduğu bir planlamada yine de mahremiyetin gözetilmiş olması kıymetlidir.
Birbirine bu kadar bitişik olan ve bir bütünü oluşturan parçaların bulunduğu bir planlamada yine de mahremiyetin gözetilmiş olması kıymetlidir.”
Türk konut mimarisinin özelliklerine sahip bu evler iç ve dış mekan kurguları, malzeme özellikleri, yapı elemanları, iç donanım öğeleri ve doğal sokak dokusuna uyumu bakımından da önemlidir. Farklı dönemlerde ve farklı üsluplarla üretilmiş olsalar da bir uyum ve belirli standartlar dikkate alınarak bir doku oluşturulmuştur. Malzeme konusunda da evlerin çevreyle uyumu göze çarpmaktadır. Moloz taş, ahşap ve kerpiç gibi malzemeler kullanılmıştır. Birinci katlar moloz taş ya da kerpiçle yapılırken ikinci katlar ahşap ya da kerpiçle yapılmıştır.
Odunpazarı yerleşim yerinin korunması için çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar her ne kadar iyi niyetli olsalar da dokuya ciddi zararlar verebilmektedir. Kullanıcılar değiştikçe bir mekanda ihtiyaç duyulan özellikler de değişmiştir. Bununla birlikte kullanım amaçları da değişime uğramıştır. Odunpazarı evleri tescilli ve müdahale edilemez olmasına rağmen kentsel dönüşüm adı altında yıkılarak yeniden yapılan alanlar mevcuttur. Bu noktada restorasyonun nasıl yapılması gerektiği sorgulanmalıdır. Mekan ihtiyaçlarının değişmesiyle birlikte ciddi zararlar vermek bu gibi tarihi eserlere ihanettir. Tekrar canlandırılması ya da binanın yaşaması gerekmektedir; ama daha ziyade binanın korunması önemlidir.
Odunpazarı yerleşim yerinin korunması için çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar her ne kadar iyi niyetli olsalar da dokuya ciddi zararlar verebilmektedir.”
Odunpazarı’nın tarihi dokusunda sokaklar yayalara aittir ve yarı özel bir alan oluşmaktadır. Fakat 1971 yılında Odunpazarı’nın ortasından geçecek şekilde Şeyh Şehabettin Caddesi açılmıştır. Bu cadde yayalara hizmet etmekten ziyade araçlara hizmet amacıyla tasarlanmıştır ki diğer sokaklardan çok daha geniş yapılmıştır. Bununla birlikte organik dokuyu bölmüştür. Bu etkinin sonucunda sadece sokak dokusu bozulmamıştır. Aynı aks üzerindeki evler de ticari amaçlara yönelik restore edilmiştir. Cadde ve bu dükkanların bulunduğu aks Odunpazarı yerleşkesine aykırı olmakla birlikte onu ortadan ikiye bölerek parçalamıştır.
Sadece Şeyh Şehabettin Caddesi değil, aynı zamanda yol yapım çalışmalarında da ciddi koruma sorunları ortaya çıkmıştır. Bazı yapı adaları değiştirilmiş ve yollar asfaltla kaplanarak özgün yapı ortadan kaldırılmıştır. Bu noktada koruma kavramının tekrar düşünülmesi gerekmektedir. Eski dokudan daha sağlam olacağı düşünülen modern teknoloji olarak asfalt bu noktada sorgulanmalıdır. Tarihi yapıları yeni teknolojik malzemelerle güçlendirmek gerekir; ama mümkün olduğunca görünüşü korumak ve özenli olmak ön planda olmalıdır.
Bugünkü düzeyde bir başka mesele ise alana yapılan diğer mimari yapıların oluşturduğu tartışmalardır. Bunun en büyük örneklerinden biri de Kengo Kuma’nın Odunpazarı’na yaptığı Odunpazarı Modern Müze binasıdır. Bulunduğu alanın dokusuna uygun olması amacıyla ahşap malzeme tercih edilmiştir. Fakat büyük ölçekte Odunpazarı yerleşkesine bakıldığı zaman bu binanın mütevazı dokuya ve insan hayatına nasıl baskınlık kurduğu görülebilmektedir. Bina ahşap detaylarıyla ve üslubuyla ilginç bir örnek teşkil etmektedir; fakat büyük ölçekte dokuya uyum sağlamamaktadır. Dokuyla uyum sağlamak sadece malzeme kullanımından ibaret değildir. Aynı zamanda geleneksel mimari de sadece malzemeyle ilgili değildir. Mimarın, Odunpazarı dokusunun mütevazılığına uyum sağlamak ve genel ölçeğe saygı duymak gibi bir kaygısı olsaydı ama ahşap kullanmasaydı bu kadar tepki çeken bir yapı değil, örnek gösterilen bir yapı olabilirdi.
Leave a Reply