Sinematografinin önemli bir parçası renklerdir. Sinemada hiçbir renk öylesine kullanılmaz. Kullanılan her rengin altında barındırdığı bir anlam vardır. Bazen biz bunu fark etmesek de bu renkler hislerimizi şekillendirir.
Sinema terimlerinden biri olan mise-en-scéne (mizansen), dilimize Fransızcadan geçmiştir. Sahneye koymak anlamına gelir. Mizansen, bir filmi film yapan görsel öğelerin tamamını içerir. Sanat yönetmenlerinin ve ekibinin büyük uğraşlar verdiği film mizansenleri; dekor, set tasarımı, kıyafetler, makyaj gibi filme alınacak görsel her unsurun tasarımını içerir. Bu tasarım sürecinde film için en önemli mizansen unsurlarından biri de renktir. Renkler başlı başına hikaye anlatıcısıdırlar. Her rengin bir anlamı, hikayesi, izleyiciye hissettirdiği bir hissi vardır. Fakat sinemanın bir hayal üretimi alanı, serbest bir sanat olduğunu unutmayalım. Her renk tek bir yerde, tek bir maksatla kullanılacak diye bir kural yok. Yönetmenler renkleri farklı şekillerde kullanarak seyirciye yalnızca görsel bir tasarım değil, aynı zamanda bir duygu tasarımı da sunarlar. Özellikle Wes Anderson bu konuda dikkat çeken bir yönetmen. Renkleri olması gerekenden farklı şekilde ve farklı yerlerde kullanarak daha çocuksu bir evren yaratıyor. Pespembe bir sahnede silah atışmaları olurken, aydınlık bir hastane odasında intihar etmiş karakterin intihar notundan söz edilebiliyor. Bu tarz filmlerde de gerçeklik arayışını bırakıp daha masalsı bir evrene giriyoruz.
Renkler başlı başına hikaye anlatıcısıdırlar.”
Filmlerde renk düzenlemesi üç başlık altında gerçekleşiyor. HSV olarak kodlanmış: Hue, rengin kendisini, saturation (doygunluk) rengin tonunu belirtir. Value ise Türkçe’de değer anlamına gelir ve rengin parlaklığını belirtir. Filmlerde parlak ve doygun renkler daha mutlu sahneler için kullanılırken, karanlık ve doygunluğu düşük renkler daha hüzünlü sahneler için tercih edilmektedir.
Bazı filmlerde bir karakter belli renklerle özdeşleştirilir ve yönetmenler bu belirli renklere yine filmin bağlamı içerisinde belirli anlamlar yükler. Örneğin Wes Anderson, travmatik olaylar yaşamış karakterleriyle kırmızı rengi bağdaştırmıştır. The Royal Tenanbaums (2001) filmindeki Chas karakteri, babasıyla sorunları olan ve eşini kaybetmiş bir karakterdir. Anderson, Chas’i sürekli olarak baştan aşağı kırmızı giydirmeyi tercih etmiş.
Kırmızı
Bir anlığına gözlerinizi kapatıp kıpkırmızı bir odada yattığınızı hayal edin. Uyuyabilir miydiniz? Gerçekten hiç kolay değil. Kırmızı, aynı anda zıt anlamlar taşıyan bir renk. Sevgiyi de ifade edebilir, nefreti de. En dinamik, en kuvvetli, dalga boyu en uzun, titreşimi en kuvvetli renk kırmızıdır. Bu renk; canlılık, mutluluk, girişkenlik, dışa dönüklük, irade, güç, cinsel güç, kızgınlık, hırs ve olumluluk gibi anlamlar taşımaktadır. Her (Jonze, 2013) gibi aşk filmlerinde ve The Shining (Kubrick, 1980) gibi korku filmlerinde bolca kullanılmıştır.
Bir anlığına gözlerinizi kapatıp kıpkırmızı bir odada yattığınızı hayal edin. Uyuyabilir miydiniz?”
Turuncu
Seyirciye enerji, canlılık, dinamiklik, sosyallik, arkadaşlık gibi duygular hissettiren turuncu, çatışma sahnelerinde de sıklıkla kullanılır. Mad Max: Fury Road (Miller ve Ogilvie, 2015) gibi dinamik filmlerde, Amelie (Jeunet, 2001) gibi yaşam dolu filmlerde karşımıza çıkar. Bu filmler hayatın içinden değil, daha hayali bir evrenin kurulduğu filmlerdir. Mad Max’in film evreni zaten bir distopya. Amelie ise hayata kendine mahsus bir pencereden bakan çok farklı bir kız. Filmlerdeki turuncunun gerçek dışılığı hissettirmesinin sebeplerinden biri belki de gündelik yaşamda turuncu ile olan ilişkimizin yoğun olmamasıdır.
Sarı
Sarı, hem olumlu hem olumsuz anlamlarda kullanılabilen renklerden biri. Bazı filmlerde hastalık, delilik, obsesyon gibi anlamlara gelirken; bazı filmlerde gençlik, merhamet gibi olumlu anlamlarda kullanılmıştır. Birdman (2014) filminin bu sahnesinde hemen her objenin içinde sarı kullanılmıştır. Bu fazla sarı kullanımı bu sahnede tehlike, yargılama, iddialılık anlamlarını taşıyor. Emma Stone’un canlandırdığı Sam, babası Riggan’a hırçınca öfkesini kusuyor.
Yeşil
Yeşil dendiğinde akla ilk gelen filmlerden biri olan Matrix, tek rengin tonlarını kullanma özelliği de taşıyor. Film evreni genel olarak yeşilin tonlarından oluşturulmuş. Yeşilin buradaki anlamı “zihin”. O dönemki bilgisayarlardaki kodların ve dolayısıyla teknolojinin renginin yeşil olması, yeşilin filmlerde kullanım alanlarına ve anlamına yön vermiş görünüyor.
Yeşil ilk olarak doğanın rengi. Açık yeşiller daha çok huzurlu ve mutlu sahnelerde kullanılırken, distopik filmlerde terk edilmiş şehrin betimlenmesinde koyu yeşilleri görmek daha olasıdır. Malefiz’de (Stromberg, 2014) kullanılan fosforlu yeşil ise kötü karakter Malefiz ile özdeşleştirilmiş. Bu sahnedeki yeşil tehlike ve uğursuzluğu simgeliyor.
Yüzüklerin Efendisi’nin ilk filmindeki bu sahnede bir de karlı bir ortamda mavi tonları kullanılmış, ortamın soğuğu izleyiciye kadar ulaşıyor.”
Mavi
Mavi, sakinlik ve sadakat anlamlarının yanında, melankoli, soğuk, yalıtılmışlık gibi hisleri da taşıyor. Yüzüklerin Efendisi’nin ilk filmindeki bu sahnede bir de karlı bir ortamda mavi tonları kullanılmış, ortamın soğuğu izleyiciye kadar ulaşıyor. Matrix’de mavi, gerçek hayatta kullanılıyordu. Çünkü gerçek hayat sert ve nezaketsiz. Birçoğumuz The Truman Show’u (Weir, 1998) izlemişizdir. Son sahnede Truman’ın kapıyı bulup gerçek hayata ulaşacağı sahnede sanat ekibi ortalığı maviye bulamış. Tam bir gerçeğe dönüş tablosu!
Mor
Black Panther’den (2018) alınan bu sahneye baktığınızda, filmi izlememiş olsanız bile eminim ortak duyguları paylaşmışızdır. Büyülü bir güzellik, nadir, mistik, egzotik, gizemli… Bu sahnede T’Challa’nın özel bir ayinle manevi bir evrene, atalarının yanına gittiği betimleniyordu. Bir zamanların meşhur Avatar’ında da (Cameron, 2009) Eywa Ağacı, atalarının seslerini taşıyan mistik ağaç, morla temsil edilmişti. Özellikle bu iki örnekte olduğu gibi morun maviyle birlikte kullanımı görsel olarak o kadar doyurucu ki, izleyiciye “lütfen ben de geleyim oraya” dedirtecek kadar huzurlu ve büyülü bir ortam sunuyor.
Büyülü bir güzellik, nadir olan, mistik, egzotik, gizemli…”
Pembe
Masumiyet, sevimlilik, sevgi gibi tatlı anlamları olan pembe rengi olumsuz anlamlarda bulmak biraz zor. Örneğin Wes Anderson, Büyük Budapeşte Oteli filminde çok yerde yoğun pembeli sahnelere yer vermiştir. Bu sahneler filme pamuk şekeri gibi bir tatlılık katıyor. Hatta silahlı çatışma sahnesinde Mösyö Gustav ve Zero’nun kucağındaki pembe kutular, olayın ciddiyetini törpülüyor ve olay-renk zıtlığı sahnenin komik ve sevimli bir hale gelmesine sebep oluyor. Anderson’ın kurduğu dünya çocuksu, fakat bir o kadar da estetik. Fotoğraftaki sahne, Zero ile Agatha’nın paket kamyonuna düştükten sonra birbirleri için endişelenip sarıldıkları sahne. Anderson ikisi arasındaki çocuksu romantizmi bu tatlı pembelerle anlatmış.
Kahverengi
Kahverengi kasvetli bir renktir. Kırmızı ve siyah renklerin karışımından elde edildiği için her ikisinin özelliklerini de bünyesinde barındırmaktadır. Otorite ve kendine güven hissi vermektedir. Hüzünlü, birilerinin bir şeylerin yükünü taşıdığını anlatan sahnelerde bolca kahverengi görmek mümkündür. Esaretin Bedeli filminde Andy’nin kendisi ve arkadaşları için küçük bir özgürlük kazandığı günün sonunda mutluluğu görebiliriz, ama bu buruk bir mutluluk, bu ağır bir mutluluk…
Siyah
Siyah asalet, soyluluk, resmiyet, güç, otorite gibi anlamlara geliyor. Anlamı günlük hayata belki de en çok yansımış renk siyah. Takım elbiselerde, cenazelerde siyah kullanımı oldukça yaygın. Black Mirror’ın ilk sezonunun 2. bölümü olan “On Beş Milyon Hak” bölümü, belli kalıplar içinde, otorite altında yaşamak zorunda olan kişilerle ilgiliydi. Bu sahnede Abby yetenek yarışmasına gidiyor. Fakat otoritelerin manipülasyonları yüzünden geleceğinin o asansör kadar karanlık olacağının farkında değil…
Filmlerde renkler bazen karakterle özdeşleşir. Dizi ve filmlerde süreç içinde karakterin giyimindeki değişim, aynı zamanda onun kişiliğindeki değişimi ifade eder. Bir filmin başında beyaz giyinen karakter filmin sonunda artık siyah giyiniyorsa kötü yönde bir değişime uğradığı anlaşılır. Bu bir tek siyah-beyaz için değil, diğer renkler için de geçerlidir.
Dizi/film’lerde süreç içinde karakterin giyimindeki değişim, aynı zamanda onun kişiliğindeki değişimi ifade eder.”
Beyaz
Beyaz asaleti, masumluğu, temizliği ifade eder. Düğün gibi mutlu günleri de süslemiştir, cenaze gibi mutsuz günleri de. Öteki dünya tasvirlerinde de sıkça karşımıza çıkar. Bazen de beyaz arka plan kullanılarak asıl gösterilmek istenen ögenin ön plana çıkması sağlanabilir. Black Swan’da (2010) Natalie Portman’ın hayat verdiği Nina karakteri sıklıkla beyaz giyiniyordu. Nina oldukça masum bir karakterdi. Kuğu Gölü balesinin baş rolü olmayı çok istiyordu. Bale çok zarif bir dans ve Kuğu Gölü balesindeki beyaz kuğu adeta zarafetin hayat bulmuş hali.
Nina da zarif bir karakter olduğu için beyaz kuğuyu çok iyi yansıtmasına rağmen, ilk başlarda siyah kuğuyu yansıtamadığı için neredeyse başrolü alamayacaktı. Bu süreçte, izleyici Nina’nın siyah kuğuyu yansıtabilmek için nasıl hırsla çalıştığına şahit oldu. Nina ciddi halüsinasyonlar gören genç bir kızdı. Film süresince psikolojik rahatsızlığı gitgide arttı ve sonunda kontrol edilemez bir seviyeye geldi. Ve sonunda Nina “gerçek anlamda” siyah kuğu olmuştu. Walter White’ta olduğu gibi Nina’da da beyazdan siyaha bir değişim oldu. Beyaz ağırlıklı bir film olmasına rağmen, Black Swan’da, yazının ilk başında bahsedilen saturation ve value değerleri düşük tasarlanmış. Çünkü Black Swan bir gerilim filmi ve soluk renkler anlatıya büyük katkı sağlamış durumda.
Leave a Reply