Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar romanındaki isimsiz yeraltı adam ile Martin Scorsese’nin kültleşmiş Taxi Driver filmindeki ana karakter Travis Bickle birçok yönden birbirlerine benzerler. Bu benzerlik, Scorsese ile Dostoyevski arasındaki sıkı ilişkiyi açığa çıkarmaktadır.
Robert De Niro’yu bir Dostoyevski romanı karakterine bürünmüş halde görmemiz mümkün müdür? Cevap: Evet mümkündür.
Scorsese imzası taşıyan Taxi Driver, geçtiğimiz Aralık ayında 44. Yılını deviren, etkileyici konusu ve efsane oyuncu kadrosu ile akıllarda yer etmiş bir film. Her filminde olduğu gibi bunda da bize New York’u tüm gerçekliğiyle gözlerimiz önüne serecek bir anlatıcı seçen yönetmen, bunu ana karakterimiz olan Travis Bickle, hatta Travis’in günlüğü olarak belirler. Olayları onun bakış açısından izleriz. Scorsese’nin filmlerindeki Dostoyevski etkisi göz ardı edilecek gibi değildir. Yönetmen, Köstebek filmi hakkında konuşurken ilham kaynaklarından birinin Suç ve Ceza olduğunu söyler. Taxi Driver için böyle bir yorumda bulunmaz fakat kullandığı yöntemlere, karakterlerini kurgulama yapısına baktığımızda Yeraltından Notlar romanıyla fazlasıyla benzerlikler taşıdığını söyleyebiliriz. Filmin anlatıcısı olarak Travis’in günlüğünü seçmiş olması en belirgin benzerliklerden biridir. Yeraltından Notlar’da olayları yer altındaki adamın notları aracılığıyla okurken, filmde de Travis’in olayları ele alışını, en mahrem düşüncelerini, toplumun ona hissettirdiklerini günlüğü sayesinde öğreniriz.
Dostoyevski romanının karakterini St. Petersburg’da yaşayan bir memur olarak seçerken Scorsese New York’da bir taksiciyi ele alır. İki karakterimiz de metropollerde yaşayan, fakat yalnız olan adamlardır. Filmde Vietnam’da ülkesi için savaşmış Travis’in başından geçenlere tanıklık ederken romanda 40’lı yaşlarında kamu memuru olarak çalışan yeraltı adamını okuruz. İki karakterimiz de büyük şehirlerde yaşamaya ve, ülkelerine hizmet etmelerine rağmen sürekli topluma kendilerini kabul ettirmeye çalışırlar.
Dostoyevski romanının karakterini St. Petersburg’da yaşayan bir memur olarak seçerken Scorsese New York’da bir taksiciyi ele alır. “
Dostoyevski yazım tarzı hakkında şunları söyler: “Müzikteki geçişleri bilirsin. Bu da tıpkı öyle olacak. Birinci bölümdeki gevezelikler, ikinci bölümde yerlerini ani bir katastrofa bırakacak.” Scorsese de bu taktiği uygulamış olmalı ki kitapta olduğu gibi filmde de ilk bölüme sakinlik hakimdir. Travis günlüğüne yazdıkça biz de kendimizi onun dünyasına kaptırırız, onun yalnızlığına ortaklık eder, onun düşüncelerini benimsemeye, diğer karakterleri onun bakış açısıyla görmeye başlarız. Kötü bir şeyi tasvir ettiği sahnelerde bile kendimizi Travis’in dünyasına o kadar kaptırmış oluruz ki filmde hep onun tarafını tutarız.
Hem Travis hem de yer altı adam kendilerini hasta olarak gören kişilerdir. Fiziksel olarak olmasa da ruhsal olarak hasta olduklarına kendilerini inandırmışlardır. Yer altındaki adam notlarına “Ben hasta bir adamım.” diye başlar. Bu hastalığının bir tedavisi olmadığını, toplumun ona hissettirdiklerinden dolayı kendini hasta olarak tanımladığını söyler. Travis için ise bu, yaşadığı uyku problemidir. O da benzer hisler içerisindedir. Travis kendi durumunu şu sözlerle ifade eder: “Yalnızlık beni tüm hayatım boyunca izledi, her yerde. Barlarda, arabalarda, kaldırımlarda, dükkânlarda, her yerde. Kaçış yok. Ben Tanrı’nın yalnız adamıyım.” Her ikisi de toplumda arka planda kalmış, düşüncelerini açıkça ifade edemeyen, zeki olmalarına rağmen insanların arasına karışamayan kişilerdir. Sonucunda ise etrafındakilerden nefret eden, kibirli kişiliklere dönüşürler. İkisinin de hayatlarında yapmak istedikleri, planları vardır fakat bunları gerçekleştirmeye cesaret edemezler.
Öte yandan Dostoyevski’nin “ikinci bölümde yerlerini ani bir katastrofa bırakacak” sözünün sırası geldiğinde her iki karakterimizin de kabuklarından çıkmaya, fark edilme arzularının hat safhada olduğunu görürüz. Yeraltında yaşayan adam için eski arkadaşlarıyla karşılaşması ve onlarla yemekte buluşmuş olmalarıdır. Bu yemek sayesinde sonunda onlardan biri olacağına, insanların arasına karışabileceğini düşünür fakat işler istediği gibi gitmez. Çünkü arkadaşları onunla alay eder ve onurunu kıracak sözler söylerler. Bu olaydan sonra intikam almak istese de intikamını alamaz. Travis Bickle içinse siyasi bir partinin destekçisi olan Betsy’nin hayatına girmesi ikinci bölümün başlangıcı olur. Betsy onun için her zaman olmak istediği toplumun bir parçası olan adam rolüne girişinin anahtarıdır. Fakat işler umduğu gibi gitmez ve Betsy de Travis’e onun bu dünyaya ait olmadığını söyler. Yeraltından Notlar’da, yeraltı adamın arkadaşları ülkenin refah seviyesi yüksek kesimini simgelerken, Taxi Driver’da bu karakter Betsy’dir.
Kadın karakterlere gelince, Scorsese’yi de Dostoyevski’yi de bu eserlerinde kadın düşmanı olarak adlandırmak yanlış olmaz. Karakterlerimizin büyük değişimine neden olan kadın karakterleri toplumun en alt kesiminden, güçsüz kadınlar olarak seçerler ki Travis de, yeraltı adam da kendilerini onları kurtarma zorunluluğunda hissederler. Kadınlar üzerinde kurulan egemenlik, onlar için bir çeşit güç gösterisidir ve Travis’in kafasında istediği kahraman olabilmesi için bir şanstır.
Yeraltından Notlar döneminin eleştirmenleri tarafından olumlu yorumlar alamaz fakat Taxi Driver vizyona girdiği günden itibaren büyük bir başarı yakalar, efsaneleşir. Tüm bu izleri takip ederek Travis Bickle karakterinin yeraltı adamdan ilham alınarak oluşturulmuş bir karakter olduğunu söylememiz mümkün. Scorsese’nin bu filminde Travis’i canlandıran Robert De Niro New Yorklu bir taksici, Dostoyevski ise onun müşterisidir.
Leave a Reply