İstanbul’un kalabalığı, yoğunluğu yazları artan nem ve sıcaklarla şehirde yaşamayı iyice zorlaştırdıkça İstanbullular çareyi civardaki sayfiye bölgelerine sezonluk göç etmede bulmuşlardır. Şehrin bu sayfiye kültürü oldukça neredeyse şehrin kendi tarihi kadar kadimdir. Bu yazıda da İstanbul’un özellikle kıyı semtlerinin bir dönem sayfiye bölgeleri olarak yazı nasıl karşıladığını göreceğiz.
İstanbul’un sayfiye kültürü oldukça eski bir döneme dayanmaktadır. Bizans döneminde başlamış olan bu yazlıkçı kültürü Osmanlı dönemine intikal etmiş ve buradan neredeyse günümüze kadar gelmiştir. Yazın İstanbul’un sıcağı, nemi ve kalabalığından bunalan saray elitleri ve daha sonraki dönemlerde birçok İstanbullu şehrin daha sakin, yeşil ve ferah bölgelerine sezonluk olarak bir nevi göç etmiştir. Yazın gidilen bu göç noktaları da her dönemde farklılık göstermiştir.
Yazın İstanbul’un sıcağı, nemi ve kalabalığından bunalan saray elitleri ve daha sonraki dönemlerde birçok İstanbullu şehrin daha sakin, yeşil ve ferah bölgelerine sezonluk olarak bir nevi göç etmiştir.”
Bizans dönemine baktığımızda imparatorların ve imparatoriçelerin sayfiye kültürüne düşkün olduğu görülür. Örneğin Büyük Konstantin’in bugün Kartal-Dragos’ta bir yazlığı olduğu kayıtlara geçmiştir. Justinianus’un eşi Teodora’nın da yaz aylarında günümüzde Tuzla-İçmeler olarak bilinen bölgede bulunan Biteon hamamlarına gittiği söylenir. Aynı zamanda bazı Bizans imparatorları İstanbul’un deniz kenarı semtlerinde de yazlık saraylar yaptırmışlardır.
Bugün bu bilgilerin önemli bir kısmı ve Osmanlı dönemindeki sayfiye kültürü G. V. İnciciyan’ın 1794 yılında kaleme aldığı Boğaziçi Sayfiyeleri eserinden öğrenilmiştir. Ancak eserde şöyle bir çelişki vardır; orijinal dili Ermenice’de “Bizans Sayfiyeleri” olarak isimlendirilmesine rağmen Türkçe’ye Boğaziçi Sayfiyeleri adıyla çevrilmiş ve öyle benimsenmiştir. Eser incelendiğinde görülür ki Bizans sayfiyeleri daha çok Trakya bölgesinde ya da Marmara Denizi’nin Anadolu ve Rumeli kıyılarında yoğunlaşmıştır. Ancak Osmanlıların İstanbul’u fethinden sonra Boğaziçi ve kıyı semtleri sayfiye kültürünün şekillendiği bir numaralı bölge olmuştur. İnciciyan ise eserinde bizlere bir nevi Boğaziçi atlası sunmaktadır, dolayısıyla kitabın adı o şekilde çevrilmiştir.
Osmanlı dönemine baktığımızda sayfiyecilik saray elitleri için kentin sıcağından bir kaçış olduğu gibi halk için her zaman bu şekilde işlememiştir. Sayfiyelere göç halk nezdinde sürgünden tutun da şehirde yayılan salgın hastalıklara kadar pek çok farklı sebeplere dayanabilmektedir. İstanbul’da sayfiye bölgelerinin ilk ciddi bir gelişme gösterdiği dönem 18. yüzyıla tekabül ederdi ve bu dönemde Ortaköy, Kuruçeşme, Kabatas gibi şehrin ana merkezinden kayıkla ulaşımı rahat olan ve Haliç’in uzantısı olan ve Tarihi Yarımada’ya da oldukça yakın olan Kağıthane bölgelerinde kümelenmişlerdi. 19. yüzyıla gelindiğinde ise artık Boğaz’da vapur seferlerinin işlemeye başlamasının da etkisiyle Boğaziçi sayfiyelerin merkezi haline gelmiştir. Örneğin Büyükdere, Tarabya, Yeniköy bu semtlerden bazılarıdır. Aynı zamanda Avrupa yakasında Yeşilköy, Bakırköy; Anadolu yakasında da Fenerbahçe, Erenköy, Bağlarbaşı, Altunizade gibi yerler de yazlıkçı yerleri olmaya başlamıştır. Öncesinde sayfiye bölgeleri olan bu semtler bugün şehre dahil olan yerleşim yerleridir.
17. yüzyılda yazdığı İstanbul Tarihi’nde Eremya Çelebi Kömürciyan sayfiyelerden şu şekilde bahseder:
“Kağıthane’den başlayarak Boğaz’a kadar, ancak bir kısmı toprağın boş olduğunu, diğer bütün yerlerin bahçe ve konaklarla dolu bulunduğunu görürüz. Burada sayısız köy, yalı, köşk ve saraylar vardır. Zenginler burada eğlenirler ve latif denizi temaşa ederler. Sahiller ise kamilen türlü türlü ağaçlarla donanmış bahçe halinde olup bunlar çok müsait seyran yerleridir. Çınar, defne, servi, şarap renkli lal erguvanlar, daima yeşil kalan senavber ağaçları ve hiraman servilerle dolu olan bu çemenzarlar, vadiler, kühistan sahralar, gerek insanlar ve gerek koyun sürülerive padişah mandıraları için mebzul suya maliktir. Halk ilkbahardan kasımın sonuna kadar, bu güzelliğine doyulmaz yerlere eğlenmeye gider”.
Sayfiye bölgelerinin artması aslında bir yandan da İstanbul’un civar yerlerine ulaşımın arttığını da gösterir. Yazlıklara gidiş dönemi kaynaklarda göç olarak anlatılmıştır. Refik Halit Karay’ın belirttiğine göre genelde maddi durum açısından rahat olan insanlar için kış aylarında eve kapalı kalmanın da etkisiyle nisan-mayıs aylarında sayfiyelerine geçmek oldukça sıradan bir olaydı. Eşyalar bir süre önceden hazırlanır, alınacak ihtiyaçlar halledilir ve ardından taşınmaları için arabalar tutulurdu. Daha sonra bu arabalarla eşyalar iskelelere getirilir ve kayıkla sayfiye bölgelerine taşınırdı. Gidilecek olan evler temizletilir, bazen bunun için kalfalar tutulurdu. Yani göç olarak nitelendirmenin haklı bir yanı vardı çünkü birçok İstanbullu için oldukça teşekküllü bir hazırlık ve toparlanma süreci istiyordu. Ailelerin birçoğu için yeni bir heyecandı.
Refik Halit Karay’ın belirttiğine göre genelde maddi durum açısından rahat olan insanlar için kış aylarında eve kapalı kalmanın etkisiyle nisan-mayıs aylarında sayfiyelerine geçmek oldukça sıradan bir olaydı.”
Göç olarak nitelendirmenin haklı bir yanı vardı çünkü birçok İstanbullu için oldukça teşekküllü bir hazırlık ve toparlanma süreci istiyordu.”
Cumhuriyet döneminde, 1930’lu yılların buhran dönemi olmasıyla yazlıkçıların sayısı azalmış olsa da sonrasında neredeyse 1980’lere kadar sayfiye kültürü İstanbul içinde devam etmiştir. Artık yazlık evlerin kiralanabilme seçeneği olmasıyla ya da normalde sadece deniz ile ulaşım sağlanabilecek semtlere artık otomobillerle gidilebilmesi sayesinde sayfiye kültürü biraz daha değişmiştir. Aynı zamanda Suadiye, Erenköy gibi semtlerle Anadolu yakasında yeni yerler de eklenmiştir. Bunların yanında İstanbullular Adalar’a da oldukça fazla rağbet etmişlerdir. Günümüzde ise baktığımızda yazlıkçılık artık İstanbul sınırları dışında bulunan Yalova, Bursa ve daha uzaktaki şehirlere doğru yayılmaya başlamıştır.
İstanbul’un sayfiye kültürü anlaşılıyor ki oldukça eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Her ne kadar oldukça kalabalık ve yoğun bir şehir olsa da deniz kenarı semtleri ile İstanbul bir yazlıkçı şehri imajına da sahiptir. Bugün bu sayfiyelerin büyük bir kısmı İstanbul’un yerleşim yerleri olarak karşımıza çıksa da şehir özelinde hala Boğaziçi’nde ve Adalarda bu kültürün ufak bir parçasının devam ettiğini görmek mümkündür.
Leave a Reply