Doğanın kadim öyküsü, de Materia Medica’nın sayfalarında bir bir işleniyor. Seyyah bir hekimin 2000 yıl önce Anadolu’da başlayan hikayesi ve sayfalarına her detayını resmettiği bitkiler, o zamandan beri diyar diyar dolaşıyor. Tıpla sanatı birleştiren eser, kitap ressamlığının en önemli örneklerinden birini oluşturuyor.
Resmin tarihi düşündüğümüzden çok daha eskidir. Resmetmek de konuşmak; jest, mimik kullanmak gibi doğal bir ifade aracıdır. Resim kendini kimi zaman bir mağara duvarındaki çizgide, kimi zamansa bir deri parçasının üzerine çizilmiş savaş sahnelerinde gösterir. Kadim tasvirler çeşitlidir: ilk insanları betimleyen figürler, taşlara kazınmış evcil hayvanlar, sonraları çömlek üzerinde desenler, insanların vücutlarına işlenen figürler… Kişilerin resmetme biçimi zamansal eskiliğinin yanında konu sınırlamasına da tâbi olmamıştır.
İnsanın eli kalem tutmaya başladığından beri sanat, kendisiyle bağlantısız görünen yüzlerce alanla iç içe olmuştur. Mühendislikten tıbba birçok alan sanatsallıktan, estetikten ve sanatın matematiğinden kaçınılmaz olarak yararlanır. Bir makinenin tasvirinde kullanılan renkler ve perspektif betimlemelerinin hepsi, doğanın olduğu kadar sanatın da unsurlarıdır. Tıp kitaplarının sayfalarında, realizmin en kuvvetli etkileri görünür. Siyasi fikirler çeşitli figürlerle, renklerin farklı kullanımıyla ifade edilip çarpıcı hale getirilir. Birçok edebî eser, sayfalarındaki tasvirlerle zenginleştirilir; renkler ve şekiller düşünceyi destekler, bilgiyi daha anlaşılır hale getirir. Bu iç içelikle kitap ve resmin bir bütün haline geldiği bir tür olan kitap ressamlığı, bilgiyi aktarırken görselliğin gücünden faydalanmanın en güzel örneklerini oluşturur.
Sözün ifadesinin renklerle karşılık bulduğu kitaplar, şüphesiz ayrı bir kültürü oluşturur. 3. Murat Surnamesi’ni, minyatürleri olmadan anlamak mümkün müdür? Veya binlerce gece süren İran masallarını, tasvirsiz düşünebilir miyiz? Siyavuş, kızıllığı betimlenmemiş olsa dehşet verici alevlerin üzerinden atlayabilir miydi? Ferhat ile Şirin birbirini uzaktan, envai çeşit bitkinin arasından çaresizce izleyebilir miydi? Avrupa’da 15. yüzyıldan bizlere kalan el yazması eserlerdeki gotik yazı stilleri de tipografik süsleri olmadan kimsesiz kalırdı, şüphesiz.
Binlerce gece süren İran masallarını, tasvirsiz düşünebilir miyiz? Siyavuş, kızıllığı betimlenmemiş olsa dehşet verici alevlerin üzerinden atlayabilir miydi? Ferhat ile Şirin birbirini uzaktan, envai çeşit bitkinin arasından çaresizce izleyebilir miydi?”
Kitapla resmi birleştiren sözün ve resmin bu tartışılmaz bütünlüğü, milattan sonraki ilk yıllarda, bir hekim ve farmakoloji uzmanı olan Dioscorides Pedanius tarafından verilen, yüzlerce bitki tasviri ve bu bitkiler hakkında malumat içeren eserle bir kez daha kendini gösterir. Dioscorides, Neron hükümdarlığı zamanında Anadolu’da Kilikya Bölgesi’nde yaşamış, dillere destan eseri de Materia Medica’yı, diyar diyar dolaşarak yaptığı gözlemler sonucu kaleme almıştır. Bu gözlemler, her bitkinin yanına resmi eklenmek suretiyle taçlandırılmış, ortaya hem akademik bir eser hem de Anadolu’nun bitkilerine dair bir resim albümü konmuştur. 1500 yıl boyunca tedavi kaynağı olarak kullanılan eser, dilden dile çevrilmiş; yapımında nasıl dolaşıldıysa çevrilirken de birçok toprağa dokunmuştur. Tıbbî bitkilere dair en eski kaynak olma özelliğini taşıyan eser, beş bölümden oluşur ve içerdiği bitkilerin çoğu, iki bin yıl öncesinin Anadolu ve Akdeniz topraklarına aittir.
De Materia Medica’nın Dioscorides tarafından yazılan orijinal hali, iki bin yıl önce verildiği ve çokça yer değiştirdiği için elimizde bulunmamaktadır. İstanbul Kodeksi veya Viyana Kodeksi olarak adlandırılan, 6. yüzyılda Konstantinopolis’te Bizans prensesi Juliana Anicia için yapılan el yazması, eserin bilinen en eski nüshasıdır. Bu eserde de 400’den fazla bitki ve hayvan türü listelenmekte; her dalın dikenleri ve kıvrımları sayfalara nakşedilmiştir. Kitabın hayvanlara dair betimlemeleri de oldukça etkileyicidir. Nüshanın İstanbul’daki kadim mekanından ayrılışı, Kanuni zamanında eserin bir sefir tarafından satın alınıp Viyana’ya götürülmesiyle olur. Bu eser, içinde nakış gibi işlenmiş motifleriyle, halen Avusturya Milli Kitaplığı’nda saklanır.
Grekçe, Süryanice, Arapça, Latince, Fransızca gibi dillere çevrilmiş olan eser, Emeviler devrinden itibaren Arap bilginleri tarafından çokça ilgi görmüş, Yunancadan Arapçaya çevrilmiş, değişik dillere çevirileri ise genellikle Yunanca ve Arapça üzerinden yapılmıştır. 1500 yıl boyunca popülerliğini yitirmeyen bilim adamı Dioscarides’in araştırma süreci ve öğrencilerini eğitmesi; birçok sanat eserine konu olmuş, çeşitli minyatürlerde boy göstermiştir.
Eserin kendisine ulaşamasak da kopyalarının bir bütünlük oluşturduğunu görüyoruz. Aynı bitki, benzer bir zarafetle, öncülüne sıkı sıkıya bağlı kalarak resmedilmiş; aşağıdaki yan yana konmuş iki resim, iki ayrı eserdeki Yaban Böğürtleni tasvirlerine ait. Ayrıca, Naples Dioscurides isimli nüshanın sayfalarındaki adamotu tasvirleri, masalvari bir resimlendirme niteliği taşıyor. Ardıllarının bu silsileyi takip ederek, resimleri kopyalayarak nüshaları oluşturduğunu sanıyoruz, dolayısıyla eserin orijinalinin de bu nüshalara oldukça benzediğini söylemek mümkündür.
Gözlemciliğin en önemli yansımalarından olan de Materia Medica; tıp bilgisini sanatıyla harmanlayan, gezileri sonucu gördüğü bitkileri adeta fotoğraflayan seyyah bir hekimin hikayesi olmuş ve Rönesans’ın sonlarına dek bitkisel tıbbın en önemli kaynaklarından olmuştur. Yapım aşaması da sanatın diğer alanlarına konu olmuştur; Dioscorides, halen nüshalarda yaşayan bir efsanedir. Botanik terminolojisine olan katkılarıyla ismini bugünlere dek taşımıştır, sayfalarındaki motiflerle çevrilmiş ve çoğaltılmış her eser, kadim birer sanat eseri olma özelliğini korumaktadır.
Leave a Reply