Stres, bedenin kendi üzerindeki her türlü talebe karşı özgül yanıtıdır ve sanılanın aksine her zaman olumsuz bir anlama gelmez. Olumlu stres, başarılı işler çıkarmamıza ve aktif durum üzerinde etkili olabilmemize yardımcı olur.
Düşünün ki yarın uzun yıllar emek verip çalıştığınız üniversite sınavınız ya da uzun süredir takip ettiğiniz bir şirketle iş görüşmeniz var. Nasıl hissedersiniz? Büyük ihtimalle elleriniz titrer, nefes alış verişiniz hızlanır, terlemeye başlarsınız. Oldu da işe alındınız ama patronunuzla ve çalışanlarla iletişim sizi zorluyor ve kime nasıl davranmanız gerektiğini, hangi işi önce yapmanız gerektiğini bilmiyorsunuz ya da sınav salonuna gittiniz ve sıranıza oturdunuz diyelim. Muhtemelen bu anları düşünmek bile sizi germiş olmalı çünkü günümüzde stres kelimesini en çok duyduğumuz ve farkında olduğumuz anlar sınav ve iş deneyimleri. Peki stres farkındalığı bu anlarla sınırlı mı? Bizler stresimizin ne kadar farkındayız ve stres altında nasıl davranıyoruz?
Stres, bedenin kendi üzerindeki her türlü talebe karşı özgül yanıtı şeklinde tanımlanmaktadır. Hans Selye 1976 yılında yaptığı çalışmalarda stresi üç önemli süreç içinde açıklamıştır:
Stres, bedenin kendi üzerindeki her türlü talebe karşı özgül yanıtı şeklinde tanımlanmaktadır.”
- İlk dönem alarm tepkisi Bu süreçte sinir sistemimiz yaşanılan olaya karşı alarma geçer ve adrenalin salgılamaya başlar. Sınava çalışmaya başladığımız veya iş deneyiminde ilk aylarımız bu döneme karşılık gelir. Gerçekleşen olaya karşı savaşmaya hazır ve istekliyizdir.
- Stres veren durumun devam etmesi halinde ikinci döneme geçilir. Bu dönem direnç dönemi olarak tanımlanmıştır. Adrenalin düzeyi normal seviyelere iner ve bu düzeyde sistem stresöre uyum sağladığı düşüncesiyle işler ancak uyum tam anlamıyla gerçekleşmez ve beden içten içe yorulur ve direncini kaybeder.
- Stresle baş etmede son aşama olan tükenme dönemi ise stresörle baş edemediğini fark eden organizma stresin baskısına dayanamaz hale gelir ve direncini yitirir. Alarm dönemi belirtileri tekrar görülebilir, hastalıklar ortaya çıkabilir ve hatta ölüm ile sonuçlanabilir. Enerjimizin, gücümüzün fiziksel ve psikolojik olarak tükendiği bu rahatsızlığa tükenmişlik sendromu
Bu çalışmalar ışığında stresin tamamiyle zararlı bir şey olduğunu söylemek de yanlış olurdu. Çünkü stres başarılı bir şekilde yönetildiğinde birey ve yaşantısı açısından olumlu sonuçlar vermektedir. Grafikte görüldüğü üzere stres optimal seviyede olduğunda birey odaklı, motive bir çalışma ile zirve performansını sergileyebilir. Aksi durumlarda hata yapma olasılığı artmakta ve iyilik halinden feragat etmek zorunlu hale gelmektedir.
Stres optimal seviyede olduğunda birey odaklı, motive bir çalışma ile zirve performansını sergileyebilir.”
Farklı dönemlerini ve düzeylerini incelediğimiz stresi anlamak dışında strese sebep olan nedenleri anlamak ve stresör konumundan çıkarmak bu süreci daha hızlı şekilde atlatmamıza yardımcı olacaktır. Bu nedenle öncelikle bireyin kişiliğinin, yaşadığı çevrenin, strese sebep olabilecek şeyin yoğunluğunun stresin düzeyi üzerindeki önemini kavramalıyız. Ailesinin, arkadaşlarının ve toplumun beklentilerini karşılamaya çalışan bir bireyde normalden çok daha fazla stres gözlemlenir. Mesela sınav stresi yaşayan bir öğrenciyle konuşurken “kötü sonuç alırsam ailemin yüzüne nasıl bakarım” gibi bir cümleyi duymak muhtemeldir. İş başvurusu yapan birisinden duyduğumuz “Bu işe de kabul edilmezsem arkadaşlarım arasından bir ben işsiz kalacağım.” gibi cümleler stresörün konumuna geçmektedir.
1970’lerde Amerika’da yapılmış bir çalışmada bazı olayların belli stres aralığında olduğu ve bir stres katsayısı olduğu iddia edilmiştir. Eş ölümü, boşanma, hapis cezasına çarptırılma, aile yakınının vefatı, önemli bir hastalık ve yaralanma, işten atılma, emekli olma ve evlilik 50 ağırlık puanının üzerinde bulunan olaylar arasında yer almaktadır. Bu çalışmayı yapan psikologlar; kişi, 300 ya da daha fazla stres puanı toplar ise stresin altında bedensel ve psikolojik hastalıklar geliştirme ihtimalinin arttığını iddia etmiştir. Aynı formatta Türkiye’de yapılan bir çalışmada ise en yüksek ağırlık puanına sahip olay çocuk ölümü olmuştur. Ardından eş ölümü, eş tarafından aldatılma, anne babanın ölümü, hapse mahkum edilmek takip etmektedir. Çocuğun sakatlanması ve hastalanması, evlilik dışı hamilelik, istenmeyen evlilik gibi olayların da stres durumu üzerinde büyük öneme sahip olduğu söylemeliyiz. Tüm çalışmalara bakarak elde edilen veriler gözden geçirildiğinde kültürel etkinliklerin ve toplumsal normların ağırlık puanını etkilemektedir diyebiliriz.
Peki stresin gözlemlenebilir sonuçları nelerdir?
Stres, dış görünüşün dikkat çekici düzeyde kötüleşmesine sebep olur. Kronik yorgunluk ve bitkinliğe, sık sık enfeksiyona, özellikle solunum yolları enfeksiyonuna yakalanmaya ve baş ağrısı, sırt ağrısı, mide ve deri sorunları gibi sağlık şikayetlerinin oluşmasına sebep olur. Kilo ve yeme alışkanlıklarındaki değişimlere ve düzensizliklere sebep olabilir. Duygusal semptomları; can sıkıntısı, kayıtsızlık, çaresizlik, öfkelilik, çökmüş duruş ve ağlamaktır. Devamsızlığa, kazalara, alkol ve kafein tüketiminde artışa, egzersiz yapma takıntısına, bir işe yoğunlaşamama ve bitirememe haline sebep olabilir. Yine de şunu hatırlatmakta fayda var; bu semptomların birebir görüleceği iddia edilmemektedir, sadece vücut direncini düşürdüğü için bu semptomların görülme olasılığını artırır ve her insanda aynı durumlar aynı sonuçları vermeyebilir. “Ruh hasta olmadan beden hasta olmaz.” sözü burada anlam bulmaktadır. Yaşadığımız andan uzaklaşıp kendi hayatımızın bilançosunu önümüze dökerek eksileri artıları değerlendirmeliyiz. Stres herkeste farklı anlam ifade eder. Bu nedenle stresin kendimizde nelere yol açtığını ve nereden kaynaklandığını tespit ederek stresörün etkilerini yumuşatmaya çalışmalıyız. Mümkün olduğunca stresörü hayatımızdan uzaklaştırmalıyız. Stresörü hayatımızdan uzaklaştıramadığımız ve baş edemediğimiz durumlarda profesyonel destek almalıyız.
Leave a Reply