Stanford Hapishane Deneyi ve Üstlendiğimiz Rol

Toplumsal rollerin üzerimizdeki etkilerinin ne kadar farkındayız? Philip Zimbardo’nun düzenlediği Stanford Hapishane Deneyi bu etkilerin sınırlarını bize gösterip bizi rollerimiz hakkında düşünmeye sevk ediyor.

Stanford Hapishane Deneyi, 1971 yılında Philip Zimbardo adında bir sosyal psikolog tarafından düzenlenmiştir. Deney, Stanford Üniversitesi’nin Psikoloji binasının bodrum katına inşa edilen sahte bir hapishanede gerçekleştirilmiştir. Zimbardo bu deneyi insanların onlara verilen rolleri nasıl benimsediklerini merak ettiği için ve Bu rollerin insanlar üzerindeki etkileri nedir? sorusuna cevap bulmak için hazırlamıştır.

Zimbardo’nun bu deneyi gerçekleştirmesinin amacı sosyal normların nasıl oluştuğunu; sosyal etiketlemenin, statülerin ve beklentilerin insanlar üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Ve bunu araştırırken aynı zamanda kişilerin onlara biçilen rolleri farkında olmadan nasıl sahiplendiği sorusuna cevap bulmak istemiştir. “Bu deneyin bir diğer amacı ise bireylerin sosyal rollere nasıl tepki verdiklerini açıklayabilmektir.” Örneğin kötü ve suçlu olarak etiketlenen/ anılan bir insanı düşünelim. Bu kişi bir çocuğa yardım etmek istediğinde taşıdığı suçlu rolü öylesine etkin olacaktır ki yardım etmeyip üstüne üstlük bir de çocuğa zarar verme ihtimalini barındıracaktır. Ya da bunun tam tersini yani sürekli herkese yardım eden, iyi biri olarak anılan kişiyi düşünelim. Kişi o sırada çocuğa yardım etmek istemese dahi kendini rolüne kaptırmasından dolayı o çocuğa yardım edebilir. Kendimizi rollerimize kaptırmamız; kendi başımıza yaptığımız bir davranış biçimi olabilirken toplum yüzünden üstlendiğimiz bir rol de olabilmektedir. Toplum baskısı ne yazık ki burada da karşımıza çıkıyor. Yardım isteyen çocuğa yardım eden, toplum tarafından iyi anılan kişiyi düşünelim. Yardımı kendi içinden geldiği için yapmış olabilir ya da toplumdaki herkes onu iyi bildiği baskısının altında başkalarının onun hakkında Yardım isteyen çocuğa yardım etmedi gibi laflar söylenmesinden rahatsız olacağı için yardım etmiş de olabilir. Aslında birçok kişi başkaları tarafından şahsına yakıştırılan ya da kendi benimsediği rolleri üstlenmekte ve davranış biçimlerini de buna göre şekillendirmektedir. Stanford Hapishane Deneyi bu durumun en iyi örneklerinden biridir.

 

İŞLER GİTGİDE ZORLAŞIYOR

Gardiyanlar mahkumları sayım için uykularından sertçe uyandırıyor

Stanford Hapishane Deneyinde denekler erkek öğrencilerden oluşmaktadır. Öğrenciler kendi rızaları ile belirli bir ücret karşılığında denek olmuşlardır. Gözlemleri 2 hafta sürecek olan deneyde katılımcılar iki farklı gruba ayrılmıştır. Bir grup mahkum rolünde, diğer grup ise gardiyan rolündedir. Deney için mahkumlar ve gardiyanlar rastgele (yazı tura atılarak) seçilmişlerdir. Mahkum rolündeki deneklerin tutuklanma işlemleri sırasında, bir suçlunun emniyette gördüğü tüm prosedürler (parmak izi, fotoğraf) uygulanmıştır. Hapishanedeki kalacakları hücreler ise bilerek küçük ve dar seçilmiştir. Mahkumlardan oluşan gruba gardiyanların emirlerine uymaları gerektiği; gardiyanlardan oluşan gruba ise mahkumlara karşı şiddete başvurmamak şartı ile sert olmaları gerektiği söylenmiştir. Deneyde mahkumlar tuvalete gitmek, mektup yazmak gibi günlük faaliyetler için gardiyanlardan izin almak zorundadırlar. Gardiyan rolündeki deneklere ise üniforma, göz temasından kaçınmaları için gözlük ve cop verilmiştir. Gardiyanlara mahkumlara karşı taviz vermemeleri, mahkumlara numaraları ile hitap etmeleri ve hapishanenin düzenini korumaları gerektiği söylenmiştir.

Zamanla iki grupta kendilerini rollerine öyle kaptırmışlardır ki; gardiyanlar, gardiyanlık pozisyonunu korumak adına güç göstergesinde bulunmuşlar, şiddete başvurmamaları gerektiği söylendiği halde kamera olmayan yerlerde onların sözünü dinlemeyen mahkumları dövmüşler ve hatta onlardan yardım isteyen mahkumları görmezden gelmişlerdir.”

Deneyin ilk gününde gece saat 02:30’da mahkumlar ilk sayım için uykularından sertçe uyandırılmışlardır. Sayımlar mahkumların numaraları ile ilişki kurmalarına ve gardiyanlarında onlara numaraları ile hitap etmelerine olanak sağlamıştır. Zamanla iki grupta kendilerini rollerine öyle kaptırmışlardır ki; gardiyanlar, gardiyanlık pozisyonunu korumak adına güç göstergesinde bulunmuşlar, şiddete başvurmamaları gerektiği söylendiği halde kamera olmayan yerlerde onların sözünü dinlemeyen mahkumları dövmüşler ve hatta onlardan yardım isteyen mahkumları görmezden gelmişlerdir. Bazen mahkumların kurallara uyması için; battaniyeleri dikenli çalılar üstünde gezdirip daha sonra dikenleri mahkumlara ayıklatmak gibi saçma işler yaptırdıkları da olmuştur. Mahkumlardan bazıları gardiyanların bu tavırlarından dolayı deneyi bırakmak istedikleri için ağlamışlar, bazıları ise ayaklanma çıkarmıştır. Yani gün geçtikçe, gardiyan rolündeki kişiler giderek şiddet seviyesini arttırmış ve bu tavırlarından dolayı mahkum rolündeki birçok kişi onlara boyun eğmiştir. Olaylar bir noktadan sonra artık kontrol edilemez halde gelmiş ve 8612 numaralı mahkum hakkında Zimbardo şunları söylemiştir: “8612 numaralı mahkum delice davranmaya başladı. Çığlık atıyor, küfrediyor ve kontrolsüz öfke nöbetleri geçiriyor. Onun gerçekten bu psikolojik durumda olduğunu kabullenmemiz epey bir zaman aldı ve sonunda onu salma kararı verdik.”

8612 numaralı mahkum delice davranmaya başladı. Çığlık atıyor, küfrediyor ve kontrolsüz öfke nöbetleri geçiriyor. Onun gerçekten bu psikolojik durumda olduğunu kabullenmemiz epey bir zaman aldı ve sonunda onu salma kararı verdik.”

 

DENEYİ BİTİRMEK ZORUNDA KALDI!

Gardiyanlar kendilerini rollerine kaptırdı ve işler zorlaştı

Gardiyanların şiddet içeren davranışlarından dolayı Zimbardo deneyi erken bitirmek zorunda kalmış ve deneyi 6. günde bitirmiştir. Deneyin erken bitmesine mahkum rolündeki kişiler sevinirken, gardiyan rolündeki kişiler rahatsız olmuşlardır. Gardiyanların bu tavrı deneyi dehşete düşüren sonuçlarından biri olmuştur.

Gardiyanların şiddet içeren davranışlarından dolayı Zimbardo deneyi erken bitirmek zorunda kalmış ve deneyi 6. günde bitirmiştir.”

Deney sayesinde kişilerin onlara biçilen rolleri farkında olmadan nasıl sahiplendiği ve bu sahiplenme sonucunda o rolün gerekliliklerine nasıl ayak uydurdukları gözlemlenmiştir. “Keza 1971 yılında gerçekleştirilen Stanford Hapishanesi deneyi sıradan bir insanın gücü eline geçirdiği zaman ortaya koyabileceği edimlerin görülmesi açısından oldukça önemlidir.”

Zimbardo deneyin bu şekilde ilerleyeceğini tahmin etmemiştir fakat istediği şeye ulaşmış ve bu deneyden kişilerin onlara biçilen rolleri nasıl sahiplendiği hakkında net bir sonuç çıkarmıştır.

Gardiyan rolündeki kişiler normal hayatlarında şiddet uygulamasalar bile gardiyanların sert ve acımasız olduklarını kulaktan dolma bilgilerle de olsa bilmektedirler. İşte bu bilgiler sayesinde rollerini buna göre oynamışlardır. Zamanla o rolü sahiplenmiş ve sahiplendiği bu roller davranış biçimlerini de etkilemiştir.

Stanford Hapishane Deneyinde Zimbardo’nun olayların kötüye gitmesini görmesine rağmen deneyi sonlandırmaması da onu birçok eleştirinin hedefi haline getiren bir durum olmuştur. Zimbardo yapılan eleştirilere karşı genellikle deneyin bu şekilde ilerleyeceğini tahmin edemediğini ve bu yüzden deneyi erken bitirmek zorunda kaldığını söylemektedir.

Hazırladığı bu deney Zimbardo’yu birçok eleştiriye maruz bıraksa da Stanford Hapishane Deneyi beyaz perdeye taşınmış ve Das Experiment adlı filme konu olmuştur.

Kaynakça:

Abayhan, Y. (2016, Kış). “Sosyal Psikoloji Perspektifinden İnsan Doğası ve Liberalizm”
Liberal Düşünce,  81, 45.

Özgü, G , Topaç, H . (2017). Psikolojide Yapılan Etik İhlallerin Sinemada Yansıtılması Bağlamında “Deney” Filminin Değerlendirilmesi .
AYNA Klinik Psikoloji Dergisi , 4 (1) , 39-51 .

Onedio

Leave a Reply

Your email address will not be published.