Sloganlar

Yaşar Kemal’in Yılanı Öldürseler isimli romanı kitlelerin psikolojisi hakkında çeşitli noktalara ışık tutar. Kitlelerin davranışları ne köy ne şehirde, ne geçmişte ne şimdide değişim göstermektedir. Hasan ve annesinin hikayesinde de bu detayları bulmak mümkündür.

Yılanı Öldürseler, Yaşar Kemal tarafından 1976’da yazılan ve toplumun küçük bir çocuktan nasıl anne katili yaratabileceğini konu alan bir köy romanıdır. Tüm dünyası içine doğduğu köyden ibaret olan Hasan, bu küçük dünyanın her köşesinde annesini öldürmesi gerektiğini haykıran, onlarca surata sahip fakat ortak bir ağızdan konuşan köylü adlı bir canavarla karşılaşıyor. Bu canavar bazen dostça bazen de oldukça saldırgan bir şekilde küçük çocuğa yanaşarak onun hakkında aldığı kararlar doğrultusunda yönlendirmelerde bulunuyor. Hasan ve köylü arasındaki bu ilişki toplumsal normlar çevresinde gelişmesinin yanı sıra sürünün iyiliği için bu normların neye mâl olursa olsun korunması gerektiğini düşünen bir zihniyetin ürünüdür.

Tüm dünyası içine doğduğu köyden ibaret olan Hasan, bu küçük dünyanın her köşesinde annesini öldürmesi gerektiğini haykıran, onlarca surata sahip fakat ortak bir ağızdan konuşan köylü adlı bir canavarla karşılaşıyor.”

Hasan, babasının annesinin sevgilisi tarafından öldürülmesinin ardından içine kapanır ve bütün zamanını Anavarzalar adlı kayalıkta karşısına çıkan hayvanları cezalandırarak geçirir. Köyde herkesin onun hakkında veya onun adına konuşması Hasan’ın sessizliğinin en büyük nedenlerinden biridir. Babaannesinin önderliğinde bütün köy annesini öldürmesi için ağız birliği etmiş ve babaannenin algı yönetimi projesinin bir parçası olmuştur. Bu projenin ilk hamleleri olarak küçük çocuğu bir günde eline tüfek sırtına ceket vererek yetişkin bir adam haline getiren amcaları için geriye kalan tek iş çocukluğun masumiyetini yok etmek ve yerine yetişkin bir canilik koymak kalmıştır. Bu misyonun köy halkı tarafından benimsenmesi çok zor olmamıştır, sonuç olarak işin ucunda kocasını başka erkeklere kuyruk sallayarak öldürten Esme’nin kanı vardır. Esme’nin bu günahı arkasında nasıl bir geçmiş veya olaylar zinciri olduğuna bakılmaksızın yaptığı toplumsal normların ihlalidir ve tekrarının önlenmesi için cezalandırılması gerekmektedir.

Kalabalık kitlelerin mantığı değil duyguları vardır. Bu yüzden onları harekete geçirmek için uzun temellendirmelere dayalı açıklamalar yerine, kısa ve öz sloganlar gerekmektedir. Ayrıca, insan kalabalıkları ile hayvan sürüleri arasında hareket şekilleri yönünden bakıldığında çok bir fark yoktur. Çünkü sürünün bir parçası olabilmek için bireyselliğinizden vazgeçip bütünün içerisinde lidere itaatle hareket etmeniz gerekir. Kısacası koyun sürüsüne dahil olmak istiyorsanız koyun postu giymek zorundasınızdır. Hasan’ın köyü gibi küçük toplum birimlerinde güç sahibi ailenin düşünceleri ve istekleri bütün köyün düşünce ve istekleri demektir. Bir bakıma ağanın sözü üzerine söz söylenmez çünkü orada otorite ağanın elindedir. Çatlak sesler bir bakıma aforoz edileceklerini bildikleri için susmayı tercih ederler. Eserde Halil’in katili kardeşleri tarafından öldürülüp köy meydanına atıldığında da, Hasan’ın amcaları Esme’yi dövdüklerinde de orada bulunan jandarmalar olaya müdahale etmemişlerdir. Aynı zamanda, köyün Hasan tarafından yakıldığı bütün köy halkı tarafından bilinmesine rağmen kimse bu konuda tek kelime edememektedir. Bu olaylar köyde otoritenin kim olduğunun göstergesidir.

Kalabalık kitlelerin mantığı değil duyguları vardır. Bu yüzden onları harekete geçirmek için uzun temellendirmelere dayalı açıklamalar yerine, kısa ve öz sloganlar gerekmektedir.”

Linç

Eser her ne kadar geçmişi ve köy gerçeğini ele alsa da, Hasan ve köylü arasındaki ilişki zaman ötesi bir mefhumdur. Kalabalıklar her zaman bireyi etkilemek ve kontrol etmek istemişlerdir çünkü çıkıntı sesler zaman içerisinde oluşan normlar için her zaman tehlikelidir. Günümüzde bu ilişkinin örneklerini sosyal medya ve birey bağlamında görebiliriz. Büyük kitlelinin bir parçası olmanın beraberinde getirdiği özgüvenle karşısına çıkan bireyi yargılamak geçmişte olduğundan daha yaygın bir hale gelmiştir. Ayrıca yapılan lincin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda olmamak bu konuda insanların daha rahat olmasını da sağlamıştır. Sonuç olarak linç kültürü başlığı altında büyük kitlenin parçası olarak kutsal sayılan normların savunucusu olmak geçmişten günümüze değişmeyen bir olgudur.

 

Kaynakça:

Kemal, Y. (2018). Yılanı Öldürseler. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları

Hoffer, Eric. (2019). Kesin İnançlılar. (Çev. Erkıl G.) İstanbul: Olvido Kitap

Çizim: Abidin Dino

 

Leave a Reply

Your email address will not be published.