11. asırda Büyük Selçuklu Devleti’nin büyük veziri Nizamülmülk tarafından kaleme alınan Siyasetname, genelde İslam siyaset düşüncesine özelde ise ideal yönetici profilinin niteliğine dair ciddi değerlendirmelerin kapısını aralıyor. Adalet ve sulh merkezli bir yönetim modelinin nasıl olduğunu Siyasetname üzerinden takip etmek mümkün.
Siyasetnameler, layihalar ve kanunname şeklinde yazılmış raporlar bizlere tarihteki devletlere dair birçok bilgi sunar. Bu belgeler üzerinden devlet işleyişinin, bürokrasi anlayışının ve organizasyonel yapılanmanın nasıl olduğunu anlamakla birlikte bahsi geçen devletin benimsediği siyaset felsefesinin inceliklerini de görmek mümkündür. Tarihe adını uzun süre silinmeyecek şekilde yazdırmış büyük bir Selçuklu veziri olan Nizamülmülk’ün Siyasetname isimli eseri ise bir Türk-İslam devletinin temel prensiplerine dair oldukça pratik bilgilerle doludur. Bu bilgi ve önerilerin çok vurgu yapılmış ve bugünkü devletlerce de benimsenmesi gerekenlerinden biri milletin her bir ferdi için adalet vurgusu ve savaştan ziyade sulha yönelik politika anlayışıdır.
Tarihe adını uzun süre silinmeyecek şekilde yazdırmış büyük bir Selçuklu veziri olan Nizamülmülk’ün Siyasetname isimli eseri ise bir Türk-İslam devletinin temel prensiplerine dair oldukça pratik bilgilerle doludur.”
Eserin ilk sayfalarında, büyük vezir, adet olduğu üzere sultanı methettiği sırada sultanın dünyada ne için var olduğunu da net bir ifadeyle dile getirmiştir. Ona göre yönetici -sultan, padişah, emir vs- dünyaya insanları adalet ve refah içerisinde yaşatmak üzere gönderilmiş bir görevlidir. Ülkesindeki her bir ferdin haksızlıktan korunmuş, müreffeh bir hayat yaşamasını sağlamak onun boynunun borcudur. Bu sorumluluk kitap boyunca defalarca vurgulanmış, farklı hikayelerle farklı sultanların haksızlık karşısında nasıl celallendiği anlatılmıştır. Birçok hikayede yüce padişahlara fakir, güçsüz bir adam yahut köylü bir kadın haksızlığa uğradığını ve bunun padişah tarafından önlenmediğini söyleyerek sitemler etmiş, örnek padişahlar ise kibirlerine yenik düşüp bu hareketi cezalandırmak yerine bunu Allah’ın gazabından kurtulmak için bir lütuf olarak görmüşlerdir. Çünkü Nizamülmülk’ün dediği gibi iyi bir sultan Allah’ın hüküm ve emirlerinden haberdar olmalı, adil olup kullarına adaletle davranmalıdır; zira o sultan diğer dünyada kul hakkının hesabını veremeyeceğini bilir.
Siyasetname’deki halk odaklı devlet anlayışı İslam siyaset teorisine dair çeşitli yazınlarda görülmekle birlikte, Batı’nın devleti gerekçelendirme yolundan oldukça farklıdır. Modern siyaset teorisinin kurucusu olarak kabul edilen Machiavelli, Prens adlı eserinde yönetimin ne pahasına olursa olsun nasıl ayakta kalacağına dair çeşitli tavsiyelerde bulunur. Onun için halka tamamen yumuşak ve çok sert davranmak arasında bir çizgi tutturmak gerekliliği, prensin hükümranlığının uzun sürmesini sağlamak adınadır. Bir başka deyişle Machiavelli’nin prensi, yönetim gücünü sürdürmek için halkın isyan etmesine sebep vermemek üzere halkı idare etmek mecburiyetindeyken Nizamülmülk’ün sultanı halka adalet dağıtmakla mükellef bir tanrı hizmetkarıdır. Devletin ve devlet büyüklerinin var olma sebebinin Allah’ın kullarını huzur içinde yaşatmak olan bu siyaset anlayışı, günümüzdeki siyasi düzenden çok uzak olsa bile belki de tüm dünya problemlerinin temel çözümlerinden biridir.
Bir başka deyişle Machiavelli’nin prensi, yönetim gücünü sürdürmek için halkın isyan etmesine sebep vermemek üzere halkı idare etmek mecburiyetindeyken Nizamülmülk’ün sultanı halka adalet dağıtmakla mükellef bir tanrı hizmetkarıdır.”
Siyasetname’deki tavsiyelerin bir başka özelliği ise büyük vezirin zamanın padişahı Melikşah’a tavsiye nisbetinde seçtiği kıssaların alt metni olan sulh merkezli yönetim anlayışıdır. Kıssaların birçoğunda Sultan Mahmud, Alparslan gibi tarihteki büyük bir padişah, içinde bulundukları problemleri uzunca ölçüp tartarak çözmeye çalışır. Kitabın birkaç noktasında da açıkça belirtildiği gibi cahil bir delikanlılıkla iyi düşünülmemiş bir karar almak, kan dökmek yahut saldırıya geçmek yerine öfkelerine hakim olarak mümkün olduğunca sulh yolunu seçmeye çalışırlar. Bir alt metin olarak bu mesajı, Nizamülmülk’ün sürekli büyümeye çabalayan saldırgan bir padişah yerine çözüm ve barış odaklı bir padişah öngörüyor olması şeklinde yorumlamak mümkün. Genç ve güçlü bir sultan olan Melikşah’a gösterilen örneklerin aklıbaşındalığının ve çatışmadan çok uzlaşmayı tercih etmelerinin vurgulanması, vezirin, padişahı yönlendirmek istediği yolu işaret ediyor olabilir. Yahut aynı alt metinde İslam siyaset anlayışında kan dökmek için Allah’ın hükümlerinin sınırlarının zorlanması yahut kullarının haksızlığa uğraması gibi ciddi sebepler arandığı da görülebilir. Bu açıdan bakıldığında Siyasetname, Batı’nın çizdiği sürekli ve sebepsiz saldırgan bir doğaya sahip tarihî Doğu-İslam hükümdarlıklarının, temelde barış odaklı olduğuna somut bir örnek olarak incelenebilir. Nitekim elli küsur parçadan oluşan bu eserin başlıklarının yarısından fazlası, toplumda ve devlette çeşitli rolleri olan bireylere karşı padişahın nasıl davranması gerektiğine ve adaleti en iyi şekilde nasıl sağlayacağına dairdir. İslam siyaset anlayışında yöneticinin, yöneticisi olduğu insanlara karşı sorumluluk duygusunun had safhada olduğunu yahut olması gerektiğini diğer bir çok eserde olduğu gibi Nizamülmülk’ün adalet ve sulh mesajları ile dolu Siyasetname’si üzerinden de görebiliriz.
Genç ve güçlü bir sultan olan Melikşah’a gösterilen örneklerin aklıbaşındalığının ve çatışmadan çok uzlaşmayı tercih etmelerinin vurgulanması, vezirin, padişahı yönlendirmek istediği yolu işaret ediyor olabilir.”
On birinci yüzyıldan bugüne ulaşan bu eserin Selçuklu Devleti’ne ve diğer devletlere dair sağladığı birçok bilgi vardır. Bunun yanında kitap boyunca vezir tarafından işaret edilen yönetici profili, modern siyasette de var olması gereken hassasiyetlere sahip bir profildir. Nizamülmülk’ün padişahı attığı her adımda halkına karşı sorumlu bir hizmetkardır ve bu bilinci kaybettiği anda hem bu dünyadaki hem de diğer dünyadaki şan ve şöhretini belki de bir daha geri kazanamamak üzere kaybeder. Bu hassasiyetle gerçekleştirilen siyaset, ulaşması her ne kadar zorsa da, modern dünyanın barış ve adalete daha çok yaklaşmasını sağlayacak bir kapı olsa gerektir.
Leave a Reply