Kendini ifade edemediği ve çaresiz hissettiği zamanlarda herkes bildiği yolu uygular. Bunlardan bir tanesi “küsmek”. Aslında hepimizi rahatsız eden küsme davranışını nasıl kazanıyoruz, neden yapıyoruz? Bize kendimizle ilgili neyi gösteriyor?
– Benimle konuşur musun?
– Hayır konuşamam, konuşacak bir şeyimiz yok.
Küsmek duyguların ifade edilmemesi ya da edilmek istense de edilememesidir. Çaresizliğin sesi. Susmak, öfkemizin ve kırgınlığımızın en sert dışa vurum şekli ya da sessizce kazanmanın savaşını verdiğimiz saatler, günler ve aylar… Karşındakini kendinden mahrum etmek, kendinle cezalandırmak ve sevginle tehdit etmektir. Yetişkin olmak ve küsmek kelimeleri yan yana geldiğinde garip dursa da herkesin belki kendinde belki bir yakınında küsme davranışına yatkın bir taraf vardır. Peki ne oluyor da bu davranışa sığınıyoruz ve kendimizi iletişimimizde duvar örerken buluyoruz?
Çocukluğumuzda duygularımızın sağlıklı gelişmemesi yetişkin olduğumuzda duygularımızı iyi yönetememe ile sonuçlanır. Hepimiz vaktinde doymamış bir yerlerde eksik kalan duygularımızı tamamlama arzusu içinde oluruz. Bazen kimsenin bu duyguları doyurmaya gücünün yetmeyeceğini unuturuz. Bunun bir sonucu olarak da sürekli beklenti içinde olma, fazlasıyla alıngan olma ve incinmişlik halinden bir türlü çıkamama durumu ile karşı karşıya kalırız. Değer duygusu ile tanışmamış ve yeterince ilgi görmemiş bir çocuk yetişkin olduğunda kendini nasıl değerli hissedebilir? Bu kişi çabuk incinir ve alıngan olur. Çünkü en tanıdık olduğu duyguları üstüne alır, kendine söyleneni “Bunu demek istedi çünkü benim hakkımda tam da bunu düşünüyor.” diye yorumlar. Sahip olduğu bu düşünceleri ve duyguları yönetememesi sonucunda derin bir sessizliğe bürünür. Çözüm olarak konuşma esnasında bulunduğu ortamı terk etmeyi tercih eder. Büründüğü sessizliğin de aslında gizli bir anlamı vardır. Adı küsmek olsa da sessizliği şöyle bağırır: “Yanıma gel, benimle ilgilen. Çünkü çocukken ağlayıp küstüğümde benim peşimden koşarlardı. Gönlümü alırlar ve bir daha küsmemem için her şeyi yaparlardı. Şimdi de sen gelmelisin ve beni sakinleştirmelisin. Çünkü ben duygularımı tek başıma yönetemiyorum.”. Halbuki bu kişi artık yetişkin olmuştur ama kendini ifade etmeyi öğrendiği bu küsme davranışıyla çevresindeki insanları şaşırtır. Nihayetinde muhatapları tarafından şöyle sorgulanır: “Ne oldu şimdi? Ne dedim ben? Neye alındı?”.
Albert Bandura, davranışların öğrenme yoluyla kazanıldığını söyler. Yani küsme davranışını çocukken ebeveynlerimizden ya da bizimle iletişimde olan diğer yetişkinlerden öğreniyoruz. Bazen ebeveynler, işler yolunda gitmediğinde çocuklarına karşı; “Benim istediğimi yapmadın, seninle bu yüzden konuşmuyorum. Yemeğini yemedin, benimle konuşma. Sen sözümü dinlemedin ve çok ağladın bu yüzden sana küstüm.” şeklinde bir iletişim yolu kullanır. Oysa burada çocuklarını kendi sevgileriyle ve iletişimleriyle tehdit etmiş hatta kendi varlıklarından yoksun bırakmış olurlar. Bu, bir çocuk için fazlasıyla korku ve kaygı verici bir durumdur. Buna maruz kalan çocuklar, oluşan bu korku ve kaygıyla bir şekilde başa çıkmayı denerken diğer yandan modelleme yaparak şöyle bir denklem kurmaya başlar: “Annem/babam benimle küstüğünde istediği şeyi yaparsam barışıyor. O zaman arkadaşım beni rahatsız eden bir şey yaptığında ona küserim ve o da benim istediğimi yapar.”. Böyle büyüyen bir çocuk yetişkin olduğunda karşılaştığı ilk krizde kendini ifade etmek için bildiği ve çözümü en kısa olan bu yolu dener. Küser, kaç yaşında olursa olsun arkasını döner ve günlerce aylarca konuşmaz.
Burada bir iktidar mücadelesi de vardır. “Benim dediğim olacak! Olana kadar konuşmam, gerekirse onu kendimden mahrum bırakırım. Bensizliği mi tercih edecek yoksa gelip özür mü dileyecek?”. Bu noktadaki küsme davranışı, öğrenilmiş olmasıyla beraber kişinin iradesinin etkin olduğu yerdir. Duygularını yönetmekten çok kazanmak üzerine kurulu mücadeledir: özür diletme ve ayağına getirtme mücadelesi.
Küsmek ne kadar da kolay bir eylemdir. Aslında kestirmeden kaçış yoludur. Oysaki ilişki sürdürmek zordur. Emek ister. Karşındakini anlamaya çalışmayı, onun dertlerine sırtını dönmemeyi, yeri geldiğinde ondan özür dilemeyi gerektirir. Bazen dinleyici olmayı bazen de kendinden bir şeyler paylaşabilmeyi, bir yandan verici konumda olurken bir yandan alıcı konumda olma dengesini kurmayı gerektirir. Bu dengeyi sağlamak çaba ister. Kendini ifade edebilmeni gerektirir. Küsmek alternatifi ise herkes için vardır; ilişkiyi kesmek ya da durdurmak, kendisiyle ilgili sorumluluğu alamamak, beklentilerin karşılanmaması sonucu herkese ve her şeye sürekli küsmek… Bu kolay yolun sonu ise derin bir yalnızlıktır. Belli bir süre sonra her beklentisi karşılanmadığında küsen bir insanın karşısındaki insanlar da onu alttan almayı bırakıp görmemeye başlarlar. “Yine bir şeye küsmüştür.” derler ve iletişim kurmaya çalışmayı bırakırlar. İşte bu yetişkinler çocukluklarında kalmayı ve küsme davranışına sımsıkı sarılmayı bırakmadığı müddetçe yavaşça yalnız kalmaya doğru giderler.
Bu yetişkinler çocuklukta kalmışlıktan çıkıp küsme davranışına sımsıkı sarılmayı bırakmadığı müddetçe yavaşça yalnız kalmaya doğru gider.”
Bazen hepimiz uzaklaşıp sakinleşme ihtiyacı hissederiz. Kendimizle kalmak isteriz. Duygularımızı yenilemeye, kendimizi fark etmeye ve sorgulamaya ihtiyaç duyarız. Kırgınlığın verdiği yoğun duyguyla ağzımızdan çıkacak kelimelerden korkarız. Bu yüzden bir tartışma esnasında hemen konuşmak yerine susmayı tercih ederiz. Bu durum hepimizin başına gelebilir. Buradaki mesafe koyma yerinde bir tercihtir. Duyguların yenilenmesi, kelimelerimizin yumuşatılması ve kendimizi en doğru cümlelerle ifade etmemiz için gerekli olan bir durumdur. Bu noktada önemli olan bu durumun süresidir. Bunun adı küsme değil sakinleşme ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç uzun sürmez, iletişimi kesmez ve karşıdakini cezalandırmaz. Yani kişinin istediğini yaptırmak için kullandığı bir araç olmaz. Aksi takdirde bu süre ne kadar uzarsa o kadar pasif çatışma haline döner. Çünkü fiziksel ve duygusal mesafe konulduğunda çatışmanın çözümü için gerekli ortam da engellenmiş olur. Çatışma çözülmeden üstü örtülür, kat kat birikmiş olan duygular katmanına açığa çıkamamış bir duygu daha eklenir.
Fiziksel ve duygusal mesafe koyarak çatışmanın çözümü için gerekli ortamı da engellemiş oluruz.”
Son söz olarak, eğer bizlerde de bu küsme türlerinden biri varsa şunu söyleyebiliriz; insanın kişilik özelliklerinde küsme olmadığı için bu vazgeçilebilir ve öğrenilebilir bir davranıştır. Duygularımızı davranış olarak ifade etmekten çok sözlü ifade etmeyi öğrenebilir ve bunu uygulayabiliriz. Böylelikle kendi duygularımızla barışırız ve bir ilişkiyi devam ettirebilme sorumluluğunu alabilen yetişkinler olarak sahici bir ilişki kurabiliriz.
İnsanın mizaç özelliklerinde küsme olmadığı için bu vazgeçilebilir ve öğrenilebilir bir davranıştır.”
İçimizdeki o çabuk alınan, kendisiyle sürekli ilgilenilmesini bekleyen ve isteklerini yaptırmak için başka yol bilmeyen çocuklara kendilerini ifade etmek için farklı yollar öğreteceğimiz ve kendimize emek vereceğimiz yıllara…
Psk. Zeynep BOZBEK TÜRKYILMAZ
Leave a Reply