Şehirde Bizden Başka Kimler Var?

İstanbul halkının sokak hayvanlarına, özellikle de kedi ve köpeklere karşı olan müşfikliği meşhurdur. Fakat öte yandan modernleşme yolculuğuna çıkan İstanbul’da, köpeklerin başına olmadık facialar da gelmiştir.

İstanbul’u İstanbul yapan, belki Avrupa’daki birçok şehirden ayıran bir noktası da sokaklarında şehir sakinleri ile beraber yaşayan başka canlılara ev sahipliği yapmasıdır. Sokak hayvanları, İstanbul bir şehir olarak kurulduğundan beri kentin asli unsurları olarak var olmuşlar ve özellikle köpekler tarih boyunca sokaklarda yaşayan canlılar arasında başı çeken grup olmuştur.

15. ve 19. yüzyıl arasındaki zaman diliminde sokak köpekleri şehrin sakinleri olarak kabul edilmiş ve o açıdan muamele görmüşlerdi. Bu zamanda köpekler, yaşadıkları sokaklarda mahalleliyi yabancılara karşı korumuş ve İstanbul sokaklarında rahatça gezinebilmişlerdi. Ancak II. Mahmud’un reformları ve sonrasında Tanzimatla gerçekleşen imparatorluğu batılılaştırma çabası toplum düzeyinde daha görünür olmaya başladıkça sokak köpekleri de artık başıboş gezen tehdit unsurları olarak anlaşılmaya başladı. Hatta 1857 yılında dönemin Deavi Nazırı Ahmet Vefik Paşa’ya göre şehirleri emniyetsiz kılan ve suç işlemeyi meslek edinmiş insanlar İstanbul’da yoktu, ancak İstanbul sokakları köpekler yüzünden tehlikeli yerlerdi. Bunların yanında Osmanlı topraklarından Avrupa’ya seyahatler gerçekleştiren Osmanlı elitlerinin gözlemlerinde hemfikir oldukları bir konu da batılı şehirlerde sokak hayvanlarına hiç yer olmamasıydı, dolayısıyla İstanbul’un sokak köpeklerinin aynı zamanda şehre bir doğululuk, geri kalmışlık imajı çizdiği düşünülmüştü. Bunlarla birlikte 19. yüzyıl itibari ile İstanbul’un modernleşme sürecine köpeklerden tamamen arındırılma yoluna girilmeye çalışılmış, sokaklarda insanlar haricinde canlıların olmadığı bir şehir tasviri çerçevesinde reformlara başlanmıştı. Öncelikle II. Mahmud döneminde sokakları köpeklerden tamamen temizlemek için hayvanlar toplatılıp şehir merkezinden uzak ve bir daha geri gelemeyecekleri yerlere taşımak bir çözüm olarak düşünüldü. Bu kararla birlikte sokak köpekleri bulundukları yerlerden teker teker toplatılıp Marmara adasına bırakıldılar. Ancak elbette asırlardır şehrin asli bir unsuru olmuş köpekler için bu kalıcı bir sonuç vermedi; yine de zaman zaman köpekler tekrar arttıkça toplatılıp İstanbul çevresindeki adalara bırakıldılar. 1910 yılına gelindiğinde toplu adaya bırakmaların en geniş çaplı olanı gerçekleştirilmişti. 80 bine yakın köpek toplatılıp Hayırsız Ada’ya götürülmüş ve hiç yemek ve su bırakılmadan oraya terk edilmişlerdi. Murat Bardakçı’ya göre 1910 yılındaki toplu köpek itlaflarının arasındaki en büyüğü olan Hayırsız Ada itlafı sonucunda köpeklerin sesleri geceleri İstanbul’a kadar gelmiş ve sonrasında bunun üzerine halkın beklediği uğursuzluk olarak Balkan Savaşları patlak vermiştir. Toplu itlaflar ve şehrin köpeklerden arındırılma çabaları aynı zamanda sanılanın aksine Avrupa’dan övgü yerine yeni oluşmaya başlayan hayvan derneklerinin ciddi protestoları ve kınamaları ile sonuçlanmıştır.

Osmanlı topraklarından Avrupa’ya seyahatler gerçekleştiren Osmanlı elitlerinin gözlemlerinde hemfikir oldukları bir konu da batılı şehirlerde sokaklar hayvanlarına hiç yer olmamasıydı, dolayısıyla İstanbul’un sokak köpekleri aynı zamanda şehre bir doğululuk, geri kalmışlık imajı çizdiği düşünülmüştü.”

Hayırsız Ada’ya sürülen sokak köpekleri tasviri
Le Petit Parisien
31 Temmuz 1910
“The 80.000 dogs of Constantinople deported to Oxias Islands”
Pierre de Gigord Koleksiyonu

Batılılaşma düşüncesinin başını çekenler nezdinde sokak köpekleri İstanbul’un Batılı, çağdaş ve medeni bir şehir olmasının önündeki bir engel olarak gösterilmiştir. Örneğin 1839 yılında İbrahim Şinasi,

“İktiza eder ki tanzifi maddesi dahi suret-yâb-ı devam olsun. Buna en ziyade mâni ise köpeklerin vücududur ki azalması memnuniyetle temennî olundukça, çoğalması kerahetle görülmektedir. […] El-hâsıl bize göre bedihîdir ki şehrimizin haricen lâyık olduğu mertebe beka-yı tanzifi, köpeklerin ib’âdına vâbestedir.”

sözleriyle sokak köpeklerine karşı düşüncelerini kaleme almıştır. Köpeklerin çoğalması artık hoş karşılanan bir şey olmadığı gibi köpeklerin artık sokaklarda olmaması İstanbul’un asıl layık olduğu çağdaş ve batılı bir düzeye ulaşması olarak görülmüştür.

Bristol Oteli (Bugün Pera Müzesi) önünde köpekler
19. yüzyıl sonu – 20. Yüzyıl Başı
Römmler& Jonas
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu

Bunlara karşı olarak İstanbul halkının tepkisi hakkında tarihi kayıtlardan net bir şey söylemek zordur. Ancak bunların yanında bilinen başka bir şey de, İstanbul halkının köpeklere hep iyi davrandıkları ve onları şehirde yaşayan ve şehrin birer parçası olarak kabul ettikleridir. Bu durum 19. yüzyılda Edmondo De Amicis’in seyahat notlarına şu şekilde yansımıştır;

“İstanbul kocaman bir köpek harasıdır; şehre varır varmaz herkes bunu görür. Köpekler, şehrin ikinci nüfusunu oluştururlar ve her ne kadar sayıları birincisinden az ise de ilgi çekicilikte ondan geri kalmazlar. […] Onlar kocaman bir bedavacılar cumhuriyetinde bir araya gelmiş durumdadır, ne tasmaları, ne sahipleri, ne kulübeleri, ne evleri, ne kanunları vardır. Bütün hayatları sokaklarda geçer. Orada kendilerine küçük yuvalar kazarlar, karınlarını doyurup uyurlar, doğarlar, yavrularını beslerler ve ölürler ve hiç kimse -hiç olmazsa Stamboul’da- işlerine veyahut istirahatlarına en ufak bir şekilde karışmaz.”

İstanbul halkı için köpekler gündelik hayatın içinde onlara eşlik eden canlılardı. Örneğin insanlar bir dertten kurtulmak için sokak köpeklerine ekmek adarlardı. Aynı zamanda bir yemini bozduklarında yemin kefareti olarak köpeklere ekmek vermek çok yaygın bir davranıştı. Bunlarla birlikte bakıldığında İstanbul halkı için köpekler habis, ve pis canlılar değil aksine Edmondo De Amicis’in de dediği gibi şehrin ikinci nüfusunu oluşturan ve onlarla beraber yaşayan, mahallenin bütünlüğünü koruyan şehir sakinleriydi.

İstanbul halkı için köpekler gündelik hayatın içinde onlara eşlik eden canlılardı. Örneğin insanlar bir dertten kurtulmak için sokak köpeklerine ekmek adarlardı. Aynı zamanda bir yemini bozduklarında yemin kefareti olarak köpeklere ekmek vermek çok yaygın bir davranıştı.”

İstanbul’un sokak köpeklerini tasvir eden bir Kartpostal

Modern şehirlerde kayıtsız ve kontrol dışı unsurlara yer yoktur. İstanbulun modernleşme sürecinde de sokaklarında özgürce gezen canlıların başını çeken sokak köpekleri şehrin “çağdaşlaşmasının” bedelini dönemin koşulları içinde gerçekleştirilen toplu itlaflarla ödemişlerdir. Bir zamanlar Avrupa’dan İstanbul’a seyahat eden kişilerin dikkatini çeken köpekler şehrin hafızasında hala önemli bir yer tutmaktadırlar. Bugün İstanbul’a bakıldığında boğazda yüzen yunuslardan sokaklarda özgürce gezen kedilere, vapurların etrafında simit yakalayan martılardan boğazın etrafında farklı endemik kuş türlerine kadar birçok canlıya şehrin ev sahipliği yaptığını görürüz. Teknoloji geliştikçe ve yerleşim yerlerindeki nüfus arttıkça bu şehrin diğer canlıları da olumlu ya da olumsuz etkilenerek yeni şartlara adapte olmaya çalışmışlardır. Şehrin sokak köpekleri de -yüzyıllardır olduğu gibi- günümüzde hala sokaklarda İstanbul’un günlük yaşamında var olan canlılardan biri olarak bizlerle yaşamlarına devam etmektedirler.

Kaynakça:

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, “Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri”
27 Ekim 2016 – 16 Eylül 2017 Dijital Sergisi

İrvin Cemil Schick, “İstanbul’da 1910’da Gerçekleşen Büyük Köpek İtlafı:
Bir Mekan Üzerinde Çekişme Vakası”, Toplumsal Tarih Dergisi 200. sayı, Ağustos 2010

Metin Menekşe, “Batılı Seyyahlar Gözünden Osmanlı İstanbul’unda “Köpekler””,
International Social Sciences Studies Journal, 4(28): 6321-6334, 2018

Leave a Reply

Your email address will not be published.