Postmodern Bir Kalemle  Sinemanın Gizli Yüz’ü

Gizli Yüz Türkiye’deki auteur sinemasının unutulmaz filmleri arasında yer alan, Orhan Pamuk’un kaleminden yazılmış Ömer Kavur’un perspektifinden çekilmiş ilginç bir filmdir. Gizli Yüz’de bir  yandan bir fotoğrafçının ağır bir atmosfer yaratımıyla aşkını arayış yolculuğuna eşlik ederken, diğer yandan postmodernizmin sinemaya yansımasına tanık oluruz.

1991 yılında edebiyatımızın Nobel ödüllü yazarı Orhan Pamuk’un senaryosunu Kara Kitap isimli romanındaki kısa bir hikayeden yola çıkarak yazdığı Gizli Yüz, alışılmışın dışında bir hikayeyle beyaz perdeye taşınmıştır. Bir de Ömer Kavur’un kendine has sanatçı duyarlılığıyla birleşen senaryonun izleyiciyi uçsuz bucaksız ve derin deryalarda görkemli bir düşünce fırtınasına tuttuğu söylenirse yanlış olmaz. Bu noktada, bir sanat filmi çekmiş olması hasebiyle Ömer Kavur, döneminin şartlarında hak ettiği ilgiyi görmemiş, yalnız belirli çevrelerde takdir görerek ödüller kazanmıştır. Postmodern tavrıyla bilinen Orhan Pamuk’un bu senaryoda da yoğun biçimde bunu yansıttığına şahit oluyoruz. Ömer Kavur da diğer filmlerindeki yolculuk, iletişimsizlik, aşk, zaman gibi kavramları senaryoya münasip olarak destekleyerek filmin yönetmenliğini üstlenmiştir.

…Ömer Kavur’un kendine has sanatçı duyarlılığıyla birleşen senaryonun izleyiciyi uçsuz bucaksız ve derin deryalarda görkemli bir düşünce fırtınasına tuttuğu söylenirse yanlış olmaz.”

Film genç bir fotoğrafçının bir kadının arayışına yardımcı olurken tutkulu bir aşkla ona bağlanmasını ve kadının arayışının peşinden fotoğrafçının arayışının şekillenmesini konu ediniyor. Filmde işlenen temaya odaklanmak maksadıyla isimler geçmiyor. Zuhal Olcay’ın ve Fikret Kuşkan’ın inanılmaz oyunculuğu seyriciyi adeta filmin hikayesine hapsederek Ömer Kavur’un ağır atmosferine teslim ediyor. Böylelikle fotoğrafçının ve kadının arayışları adeta bizlerin bir arayışı halini alıyor.

Zuhal Olcay’ın ve Fikret Kuşkan’ın inanılmaz oyunculuğu seyriciyi adeta filmin hikayesine hapsederek Ömer Kavur’un ağır atmosferine teslim ediyor.”

Film, bir romanın ilk satırlarını okuyormuş hissi veren, fotoğrafçının tirata benzer bir konuşmasıyla başlıyor. Daha sonradan kayda alınan bir görüntünün parçası olduğunu anladığımız sahnenin rüyaların, saatlerin ve yaşamanın arasındaki ilişkiyi anlatması filmin genel konusuna işaret ediyor. Zira filmdeki arayışın bu kavramlarla imgeler oluşturarak anlatıldığı gayet açık. Hatta bu anlayışı filmin senaristi “Ama sorun öyle bir hikâye kurmak, öyle imgeler bulmak ki geleneksel duyarlığı, öyle de demeyelim saf, gerçek bir hikâyeyi günümüz imgeleriyle birleştirebilmek.” şeklinde dile getiriyor. Filmin devamında fotoğrafçıya meyhanede fotoğraflar çektirerek iki yıldır istediği hikayeyi anlatan bir yüzü arayan kadın karşımıza çıkar. Çekilen fotoğrafları teker teker görerek arayışını sürdüren kadın sonunda bir saatçinin fotoğrafında karar kılar. Gördüğü anda onun yüzünden saatçinin hikayesinin peşine düşer.

Fotoğrafçının aşık olduğu saatçinin peşinde olan rüyalardaki kadın. ( Zuhal Olcay )

Fotoğrafçı kadının isteğiyle saatçinin dükkanına vararak kol saatini tamir etme bahanesiyle muhabbete başlar. Bu sahnede saatlerin bir sembol olarak kullanılarak geçmişin birer imgesi olduğu anlaşılır. Saatinin bozulduğunu hissederek anladığını söyleyen fotoğrafçının saatçi ile kısa görüşmesinde eski saatlerin sesi ve işleme mekanizması incelikle aktarılır. Daha sonra kadını da dükkana getiren fotoğrafçı, kadının saatçinin peşinden giderek sürdüğü arabasıyla beraber ona eşlik eder. Fakat gözlerden kaybolan saatçinin ızdırabıyla kadın da fotoğrafçının gözlerinden kaybolur. İşte tam da bu noktadaŞehirler şehri olarak bahsedilen şehirden yolculuk başlar.

Fotoğrafçının yolculuğu ilk başta babasının ölüm haberini almasıyla başlar. Ölüler şehrine geldiğinde babasının cenazesine katılır ve onun kendisine bıraktığı saati alır. Annesi de bir kesedeki otuz yedi altını sahiplerine teslim etmek üzere fotoğrafçıya emanet vererek onu gönderir. Ölüler şehrinden yola çıkan fotoğrafçı mola verirken bir kahvehanedeki televizyonda aşık olduğu kadını görür. Kahvehanede televizyondan kasetini alarak çıkan adamın peşine takılarak kasetin sahibini bulur. Kasetin sahibi olan başka bir saatçi de kadının rüyasına girdiğini ve saatini tamir ettirmeye kendisine geldiğini söyler. Kaseti saatçi adamdan altınlar karşılığı alarak kadının geri dönmesini beklemek üzere saatçinin bulunduğu Garipler şehrinde bir otelde kalmaya başlar. Kadının dört ay sonra gelerek saati alması ve aceleyle ayrılmasıyla fotoğrafçı onun peşine gider.

Son olarak Kalpler şehrine gelen fotoğrafçı burada guguklu saatlerini yanında taşıyarak hikayelerini anlatan, bir nevi zaman içinde kalmış anılarını ve geçmişlerini tazeleyen insanlarla karşılaşır. Bu insanlar bize kasette sık sık tekrarlanan ve izleyiciye dinletilen sözleri hatırlatır. “Bir sabah kar yağarken rüyalarımdan o yetişkin kadın olarak uyandığım zaman, saat kulesinin altındaki şehre yerleştiğim zaman; işte, hüzün hikayecileriyle birbirimizi aramaya böyle başladık. Harita diye birbirlerimizin yüzüne bakıyor, hikaye diye ruhlarımızı ortaya koyuyoruz.” Gelinen bu Kalpler şehrindeki saat kulesinin altında hüzün hikayecilerinin arayış öykülerinin kayda alındığı bir yerdir.

Gizli Yüz filminin setinden bir fotoğraf. Solda Ömer Kavur, ortada Orhan Pamuk, sağ tarafda Zuhal Olcay yer alıyor. Ayakta duran ise fotoğrafçı rolündeki Fikret Kuşkan.

Fotoğrafçı arayışında gittiği bu mekanda kadını tekrar görür. Ancak yine onu kaybeden fotoğrafçı şehrin tepesindeki saat kulesine çıkarak orada yatar. Saatin gürültüsünden dolayı saati susturur ve öyle uyur. Ömer Kavur’un açıkladığı üzere bu noktada kendisini rahatsız eden zamanın sesini susturarak huzur bulmaya çalışmaktadır. Onu uyandıran ise aşkla aradığı kadının saati tekrardan kurması olur. Kadını karşısında gören fotoğrafçı onu rüyasında gördüğünü, ancak ondan hikayesinin tamamını duyamadan uyandığını anlatır. Kadından rüyasındaki hikayenin devamını anlatmasını ister. Ancak kadın bunun mümkün olmadığını ve fotoğrafçının asıl aradığının kendisi olmadığını söyler. Fotoğrafçı ile yolları ayrılır. Fotoğrafçı bir yolda yayan yürürken bir eskicinin rüyalar ve onların tamamlanması noktasındaki söylemlerine tanık olur. Bu sahneyle film sona erer.

Yolculuğun bir arayıştan ibaret olduğunu ve arayışın kendisinin değişimde çok önemli olduğunu anlatan filmde pek çok metafor ve sembole yer verilmiştir. Rüya, zaman, Doğu ile Batı terkibi, anılar, saatler gibi çeşitli unsurların filmde yer alması Ahmed Hamdi Tanpınar’ı anımsatır. Pamuk da Kavur da söyleşilerinde, geçmişin günümüzdeki tortularının bir anakronizm oluşturduğunun altını çizmek istediklerini belirtirler. Eski guguklu saatler ile geçmişi ve Doğu’yu sembolize eden filmin günümüzde yaşadığımız anakronizmi anlattığı söylenebilir. Ömer Kavur bu hususta bir söyleşisinde şunu dile getiriyor:

Yolculuğun bir arayıştan ibaret olduğunu ve arayışın kendisinin değişimde çok önemli olduğunu anlatan filmde pek çok metafor ve sembole yer verilmiştir. “

“Ülkemizde yaşanmakta olan anakronizm, yani bir taraftan eskiye bağlı geleneklerin var olduğu bir dünya, bir Doğu dünyası, diğer taraftan Batı dünyasının etkisiyle sürekli olarak değişmekte olan başka bir zamanın çatışma noktası ya da birleşme noktası ve bundan doğan bir anakronizm. Sanıyorum saatin anlamı biraz da bu anlayışta yatıyor, bu çerçevede yatıyor.”

Filmin yönetmeni Ömer Kavur.

Postmodern etkilerin iyiden iyiye hissedildiği Gizli Yüz filmindeki zamanın Ömer Kavur’un iletişimsizlik, yolculuk, yabancılık temalarıyla birlikte verilmesi kayda değerdir. Roman yazarı Orhan Pamuk ile bu çerçevede yarattığı ağır mistik ve kapalı atmosferle buluşan Ömer Kavur, dünya edebiyatında ve sinemasında geniş yer kaplayan arayış yolculuğunun özgün bir karşılığını ekranlara taşımıştır. Yönetmen, postmodern anlayışın sinemaya bahşettiği konusunu işleyişindeki özgürlük sahasını sonuna kadar kullanır. Fotoğrafçının fiziksel arayış yolculuğu ile aslında içsel bir yolculuğun içkin dönüşümü, yönetmenin tabiriyle “Doğu masalı” formunda anlatılır. Biz seyircilere de bu arayışın masalındaki çıkmazda kendi arayışımıza dönmek kalıyor.

Kaynakça:

Antrakt Dergisi 1991

SÖZEN, M. F. (2008). Sinemasal Zaman ve” Gizli Yüz” ilminin Zaman Çözümlemesi. Akdeniz Sanat1(1).

Uslu, E. G. (2020). THE EMERGENCE OF THE TRUTH IN TURKISH CINEMA: THE SEARCH OF THE “GİZLİ YÜZ-THE SECRET FACE” AND “KOSMOS”. Current and Historical Debates in Social Sciences: Field Studies and Analysis, 85.

 

Leave a Reply

Your email address will not be published.