Köy Enstitüleri Üzerine Mülahazalar

“Köylü köyünde gerek” yahut “İş için iş içinde eğitim” sloganlarıyla yola çıkan Köy enstitüsü fikri Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak çok partili hayata kadar varlığını sürdürmüş ve her daim tartışmalı bir konu olarak gündemde yer bulmuştur.

Cumhuriyetin ilk yıllarıyla birlikte ekonomiden eğitime çeşitli alanlarda iyileştirmeler yapılmış ve Anadolu bünyesinde ülkesel bir kalkınma planı oluşturulmuştur. Bu çerçevede, başını İsmet İnönü’nün çektiği İsmail Hakkı Tonguç ve  Hasan Ali Yücel’in faal olarak bulunduğu bir komite oluşturulmuş ve  yurt çapında bir eğitim seferberliği başlatılmıştır. 1932 yılında Halk Evleri adıyla başlatılan bu seferberlik ile kentten köye açılmış bir canlılık hedeflenirken, dönemin aydınlarının da bölgeyi yakından tanıması ve gelişimine yardımcı olması temel amaç olarak sunulmuştur.  Mevcut nüfusun dağılımı gözetildiğinde ülkenin kalkınmasının, köylünün kalkınmasından geçtiğinin farkında olan dönemin hükümeti, Cumhuriyet Halk Partisi, devlete en az maliyetle bir köylü kalkındırma planı geliştirmiş ve 1950’li yıllara kadar bu plan doğrultusunda hareket edilmiştir. Temel amacı, köylünün bulunduğu topraklarda kalarak burayı hem eğitim hem de ekonomi bağlamında yaşanabilir bir yer kılmasıdır. Topyekün bir ilerlemeyi öngören Köy enstitüleri, süreç içerisinde birçok çevre tarafından desteklense de zamanla  tepki çeken bir oluşum haline gelmiş ve nihayetinde 1954 yılında tamamen kapatılmıştır. 

Köylüye ve Anadolu’ya yönelik ilk ciddi yatırımların yapıldığı proje gibi gözükse de aslında Köy enstitüleri, kendini çeviren ve devlete maliyeti minimumda tutulmuş bir plandır. Yöre halkının kendi çabalarıyla kurulacak bir okulda yine kendilerinin sağlayacağı bir finansman ile işleyecek bu enstitülerde, okul üniformasından sınıfların ısıtılmasına kadar her gider köylü tarafından karşılanmaktadır.  Mevcut eğitim seferberliği kapsamında ilk etapta Ankara’dan atanacak bir öğretmen ile eğitimci açığı kapatılsa da süreç içerisinde bu okulların kendi eğitmenini yetiştirecek seviyeye gelmesi beklenmektedir. Dizayn edilen projede okuma-yazma oranını artırmaktan fazlası hedeflenerek sanat, ziraat, balıkçılık, marangozluk, arıcılık ve bağcılık gibi hayatın içinden meslekler de köylüye kazandırılmıştır. Tüm bu kazanımların ardından bu okullarda eğitim verecek öğretmenlerin de okullarda yetişen köylü çocuklarından olması ve bu sayede devlet-köylü iletişimini doğrudan sağlayacak bir kaynak bulunması yine projenin amaçladığı bir sonuçtur. Şöyle ki dönemin şartlarında inkılapların ülke genelinde tanıtılarak halk tarafından benimsenmesi devletin öncelikli gayelerinden biridir. Fakat şehir-köy arasındaki kopukluk ve köylünün şehirden gelecek bir yabancıyı bünyesinde barındırmaması “Ankara’nın adamı köy muallimidir.” anlayışını doğurur ve böylelikle Köy enstitüleri devlet politikası olarak ivedilikle uygulamaya konulur.

Dizayn edilen projede okuma-yazma oranını artırmaktan fazlası hedeflenerek sanat, ziraat, balıkçılık, marangozluk, arıcılık ve bağcılık gibi hayatın içinden meslekler de köylüye kazandırılmıştır.”

Öte yandan, Köy enstitüleri birçok çevre tarafından geçmişte ve günümüzde çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştirilerden en çok ses getiren ise enstitülerin, Kemalist propaganda yapmak suretiyle dini sembollere karşı bir şeytanlaştırma politikası izlediği yönündedir. Komünizm destekçisi ve seküler bir nesil yetişmesine zemin hazırladığı gerekçesiyle bu okulların taraflılığına dikkat çeken enstitü karşıtları ayrıca köylünün sınıf bilinci kazanmasının da engellendiğini savunur. Okullarda karma eğitim görülmesi ve sanat dersleri kapsamında köylünün alışık olmadığı bir çocuk profili doğması bu seküler toplum tartışmalarının fitilini eleştiren hususlardan biridir.  Diğer yandan bu eleştirilere ek olarak okulların inşaatında ve çeşitli  yapım aşamalarında çocukların çalıştırılması ve işgücü açığının onlar aracılığıyla kapatılması da bir diğer tansiyon noktasıdır. Bu tartışmalar ilerleyen yıllarda ülkede ortaya çıkan liberal ve demokratik yönetim anlayışları ile daha da güçlenmiş ve Köy enstitüleri işlerliğini yitirerek 1954 yılında kapatılmıştır. 

Okullarda karma eğitim görülmesi ve sanat dersleri kapsamında köylünün alışık olmadığı bir çocuk profili doğması bu seküler toplum tartışmalarının fitilini eleştiren hususlardan biridir.”

Kaynakça:

İsmetinonu

Leave a Reply

Your email address will not be published.