Konağın İki Yüzü: Zafer mi Hezeyan mı?

Son zamanlarını yaşamakta olan Osmanlı Devleti’nin kalbi İstanbul’da yer alan iki ayrı konağın hikayelerini yazmıştır Yakup Kadri ve Halide Edip. Zaman ve mekanın benzerliğine rağmen “konak” kavramına bakışları ise oldukça farklıdır.

Sinekli Bakkal ve Kiralık Konak, yalnızca on beş yıl arayla yazılmış ve aynı tarihi dönemi, 2. Abdülhamit dönemini anlatan eserler olsa da iki eserin toplumsal gidişata bakış açısı oldukça farklıdır. Halide Edip Sinekli Bakkal’ında konağın çözülmesini, küçük evlere dönüşü olağan bir gelişme olarak sunup, bu köklü değişikliğin insanların korktuğu kadar kötü olmadığını, gelenek ve yeniliğin tıpkı Rabia karakterinde gözlemlendiği gibi aynı bünye içerisinde yaşatılabileceğini anlatır. Yakup Kadri’nin hikayesinde ise gelenek unutulur, hakikat ise ölür. Geriye kalan yalnızca Seniha, yani yozlaşmadır. Bu açıdan bakıldığında Sinekli Bakkal Rabia üzerinden değişimin yaşamı mümkün kıldığı bir toplum resmi çizerken, Kiralık Konak, konak yaşantısıyla birlikte sona eren güzel günleri yad eden bir eser niteliğindedir ve kötü örnekleri ifşa etmek yoluyla toplum mühendisliği yapmayı  hedefler.

Sinekli Bakkal Rabia üzerinden değişimin yaşamı mümkün kıldığı bir toplum resmi çizerken, Kiralık Konaktoplum mühendisliğini, kötü örnekleri ifşa etmek yoluyla gerçekleştirir.”

Dönemin siyasi çalkantısının doğal bir sonucu olarak romanların, toplumun küçük parçalarının bu değişimler silsilesine nasıl tepkiler vereceğini işlemesi, Kiralık Konak ve Sinekli Bakkal’ın temelini oluşturan ana unsurdur. Yine de Halide Edip’in hikayesinde konak, romanın temel değil, yan unsurudur. Sinekli Bakkal’ın okuru, Selim Bey’in konağının bir gün dağılacağı ihtimalinden korkarak sayfaları çevirmez. Çünkü o konak artık değişen ve modernleşen hayatın içerisinde yeri pek de güçlü olan bir konak değildir. Romanın son demlerinde gücünden iyice düşen konak, aslında toplumsal bir yenilmişliğin değil, aksine bir galibiyetin göstergesidir; nitekim o konak eliyle sürülen onlarca vatandaş şimdi konağın kan kaybetmesi üzerine omuzlar üstünde mahallelerine geri getirilmiştir. Yakup Kadri’nin konağının nihayete ermesi ise, okuru hiç de heyecanla içine çeken bir olay değildir. Naim Efendi Konağı beraberliğin, aile olmanın, geleneklerin can bulduğu bir çatıdır; onun giderek yoksulluğa düşmesi yazar tarafından yürek burkucu şekilde sunulmuştur. Konağın ve geleneğin çözülmesi Yakup Kadri’nin olaylar silsilesinde bir zafer değil, aksine bir hezeyandır. İki konağın aynı sona ulaşan hikayelerinin anlatım tonuna bakıldığında, Halide Edip’in konakların, yani güç evlerinin dağılmasını bir kazanım olarak, Yakup Kadri’nin ise gelenekleri hedef almış bir vurgun olarak gördüğünü iddia etmek mantık çerçevesinden uzak olmayacaktır.

Konağın iki ayrı eserde iki farklı anlama gelmesi, konağın yarattığı karakterlerde de bir kontrasta sebep olmuştur. Halide Edip’in, konağın hareketlerini doğru bulmayıp zaman zaman eleştiren gelenekçi aydın karakteri Rabia, romanın, toplum mühendisliğine pozitif örnekler üzerinden soyunduğunun bir göstergesidir. Halide Edip, Rabia ile değişimin mücbir olarak geleneksizlik demek olmadığını, siyasi çözülmelerin eleştirilmesinin geleneklere direkt olarak zarar vermeyeceğini gösterme çabasına girişmiştir. Bu açıdan bakıldığında Rabia, Halide Edip’in Türk toplumuna parmakla işaret ettiği, “bakın, böylesi de mümkün” diye örnek gösterdiği biricik karakteridir. O, ilerlemeyle geleneğe saygı göstermenin iyi bir örneğidir. Kiralık Konak’ın ürettiği karakter olan Seniha ise, negatif bir toplum mühendisliği çabasının ürünü olarak okunabilir. Yakup Kadri her ne kadar konağın ve devletin makus talihini öngörebiliyor olsa da bu makus talihin ürettiği ve üretebileceği Senihaların ne derece işe yaramaz ve içi boş karakterler olduğunu işaret etmekten geri durmamaktadır. Onun için konağın çözülmesi geleneğin unutulması demektir; gelenek öylesine unutulmuştur ki konağın temsili karakteri olan Naim Efendi’nin ölüm haberi bile romanın son sayfalarında kendisine bir yer bulamamıştır. Hakikatin ölmesi demektir; gelenek – modernite çatışması arasında doğrunun arayışı içerisinde olan Hakkı Celis harp meydanında acılar içerisinde can vermiştir. Yine de geriye kalan tek unsur olan yozlaşma da pek bir şey kazanamamıştır; çünkü o bu saatten sonra sadece göze hoş görünme mecburiyeti olan, hissiyat ve fikriyat derinliğinden uzak Seniha’nın bedeninde yaşamaya mahkumdur.

Yakup Kadri her ne kadar konağın ve devletin makus talihini öngörebiliyor olsa da bu makus talihin ürettiği ve üretebileceği Senihaların ne derece işe yaramaz ve içi boş karakterler olduğunu işaret etmekten geri durmamaktadır.”

Halide Edip ve Yakup Kadri’nin bu geç Osmanlı yıllarını konu alan iki ayrı eseri, konak kavramının toplum hafızasında canlandırabileceği iki ayrı mekanı bizlere sergiler. Konak bazıları için geleneğin koruyucusu ve son kalesidir, bazıları içinse istibdadın, sorgulanamazlığın göstergesidir. Yalnız iki ayrı yorumun taraftarları için de gerçek kaçınılmazdır; konak Osmanlı ile birlikte çökmüş ve tarihin hoş bir unsuru olarak geride bırakılmıştır.

Kaynakça:

  • Karaosmanoğlu, Y.K. (2004) Kiralık Konak, İstanbul: İletişim Yayınları
  • Adıvar, H.E. (2007) Sinekli Bakkal, İstanbul: Can Yayınları

Leave a Reply

Your email address will not be published.