Hayatımızı anlık ve sezgisel kararlarımız mı yönetmektedir yoksa üzerine uzun uzun kafa yorduğumuz seçenekler mi? İnançlarımızın ve istemli tercihlerimizin kaynağının çoğunlukla doğru çıkan his ve sezgilerimiz olduğunun ne kadar farkındayız?
Görme ve sezgisel düşünmeyi birleştiren otomatik zihin faaliyetini anlamak için aşağıdaki fotoğrafa bir göz atın.
Çocuğun yaşadığı veya gördüğü bir şeye kızdığını, bir boya festivalinde olduğunu fark etmenizle aynı hızda anladınız. Hatta durumun onda şaşkınlık yarattığını da sezdiniz ama bu olay hoş bir sürprizden ziyade öfke uyandıracak bir duruma benziyor değil mi? Gözünüz sağ eline takılmış olabilir, sanki parmaklarının arasında bir şey var. Belki elinde tuttuğu boyayı (?) bir sonraki tepki olarak onu kızdıran kişiye fırlatacağını düşündünüz. Yani siz fark etmeden düşünceleriniz geleceğe de uzandı. Fotoğrafa bakmadan önce niyetiniz çocuğun ruh halini veya amacını ölçmek değildi, yaptığınız değerlendirmeler isteğiniz dışında gerçekleşti. Hızlı düşünmek, biraz önce yürüttüğünüz faaliyetti.
Şimdi aşağıdaki işleme bir bakın:
34 x 48 = ?
Bunun bir çarpma işlemi olduğunu ve 3 x 4 = ? gibi akıldan kolayca yapılamayacağını anlamış olmalısınız. Çözmek için bir kalem kâğıda, hesap makinesine veya odaklı bir şekilde düşünmeye ihtiyacınız olduğunu hissetmişsinizdir. Hesaplamaya vakit ayırıp ayırmamak konusunda kararsız kalmış olabilirsiniz. Eğer henüz sonucu bulmadıysanız en azından bir kısmını çözmeyi deneyin.
İşlemi yaparken peş peşe birkaç adımı uygulayarak yavaş düşünme faaliyetini gerçekleştirdiniz. İlk önce ilkokulda öğrendiğimiz iki basamaklı sayıların çarpımı sürecini uygulamaya başladınız. 4 ve 8’i çarptıktan sonra “Elde var 3” demiş olabilirsiniz içinizden. Hangi adımda olduğunuzu hatırlamanız ve belleğinizde bunları tutmanız gerekti. Bu problemi yalnızca zihninizle çözmediniz, bedeniniz de aktifti. Siz bu işlemi yapmaya çalışırken gözlerinize dikkatle bakan biri göz bebeklerinizin büyüdüğünü görebilirdi. Cevabı bulduğunuzda veya çözmekten vazgeçtiğinizde gözbebekleriniz tekrar küçüldü.

Eğer şimdiye kadar sizden istenenleri uyguladıysanız ilk etkinlikte hızlı düşünmeyi, ikinci etkinlikte ise yavaş düşünmeyi deneyimlediniz. Bu düşünme biçimlerine Keith Stanovich ve Richard West isimli iki psikolog sırasıyla 1. Sistem ve 2. Sistem adını vermiştir. 2002 Nobel Ekonomi ödüllü psikolog Daniel Kahneman, bu adlandırmayı Hızlı ve Yavaş Düşünme başlıklı kitabında kullanarak akademik camia dışında da popüler hale getirmiştir.Peki, bu sistemler nasıl işliyor, kapatılabiliyorlar mı veya birbirlerinden bağımsız mı hareket ediyorlar? Hadi biraz da bu soruların cevaplarını arayalım.
1. Sistem çaba gerektirmeyecek şekilde otomatik ve hızlı işler. Yetenekleri doğuştan gelir. “Çevremizdeki dünyayı algılamaya, nesneleri tanımaya, dikkatimizi yönlendirmeye, kayıplardan kaçınmaya ve örümceklerden korkmaya hazır olarak doğarız.” der Kahneman 1. Sistem’in özelliklerine dikkat çekerek. 1. Sistem’in başka faaliyetlerine şunları örnek verebiliriz: Bir nesnenin diğerinden büyük olduğunu anlamak, “Bülbülü altın kafese koymuşlar…” sözünü tamamlamak, mide bulandırıcı bir resim görünce iğrenmiş bir yüz ifadesi takınmak, 5 x 5 = ? sorusunu cevaplamak, bir sesteki düşmanca ifadeyi hissetmek…

Öte yandan 2. Sistem çaba gerektiren zihinsel işlemleri yerine getirerek yavaş bir şekilde işler. Bu sistemin faaliyetleri dikkat ister ve dikkat dağılınca aksamaya uğrar. Yüzme yarışında başlangıç düdüğüne hazırlanmak, davranışınızın bulunduğunuz ortama uygunluğunu ölçmek, gürültülü bir ortamda belli birinin anlattıklarına odaklanmak, market reyonunda sevdiğiniz peyniri aramak, doğal hızınızdan daha hızlı yürümek, iki cep telefonun değerini ve özelliklerini kıyaslamak 2. Sistem’in faaliyetleri arasındadır.
Kahneman Hızlı ve Yavaş Düşünme kitabında “Kendimizi düşündüğümüzde, 2. Sistem’le özdeşleşiriz; yani inançları olan, seçimler yapan ve ne düşünüp ne yapacağına karar veren bilinçli, akıl yürüten benliğimizle.” der. Oysa 2. Sistem’in inançlarının ve tercihlerinin kaynağı 1. Sistem’in çaba harcamadan ürettiği sezgi, his ve izlenimlerdir. 1. Sistem’in düzenli bir şekilde ürettiği bu öneriler “2. Sistem tarafından desteklenirse izlenim ve sezgiler inançlara, dürtüler de bilinçli eylemlere dönüşür.” Çoğunlukla 2. Sistem 1. Sistem’in önerilerini direkt veya çok az değiştirerek kabul eder. Bu demek oluyor ki genellikle ilk izlenimlerimize güvenerek yani sezgilerimizle hareket ederiz.
1. Sistem’in düzenli bir şekilde ürettiği öneriler “2. Sistem tarafından desteklenirse izlenim ve sezgiler inançlara, dürtüler de bilinçli eylemlere dönüşür.”

İki sistem birbirinden bağımsız değil iş birliği içerisinde çalışır. Örneğin dikkat kontrolü ikisinin de elindedir. Topluluk içerisinde yapılan hoş olmayan bir yoruma ilk etapta dikkatiniz çekilir, bu 1. Sistem’in bir tepkisidir. Fakat 2. Sistem’inizi harekete geçirerek başınızı yorumu yapan kişiye çevirmekten alıkoyar ve dikkatinizi farklı bir şeye odaklayabilirsiniz. Ayrıca 1. Sistem sahip olduğu dünyaya aykırı bir durumla karşılaştığında 2. Sistem aktive olur. Buna örnek olarak şaşırdığımız zamanları gösterebiliriz. Böyle zamanlarda dikkatimiz ani bir şekilde artarak o duruma odaklanır.
İki sistemin de olumsuz olarak düşünülebilecek yanlılıkları, eğilimleri ve özellikleri vardır. 1. Sistem her ne kadar genellikle işini çok iyi yapsa da, izlenimleri doğru çıkıp ilk tepkisi hızlı ve yerinde olsa da sistematik hatalar yapar. Bazen kendisine sorulan soru yerine daha kolay bir soruyu yanıtlar. Örneğin “Bugünlerde hayatınızdan ne kadar hoşnutsunuz?” sorusuyla karşılaşınca “Şu anda nasıl bir ruh halindeyim?” sorusunun cevabını verebilir. İstatistikten pek anlamaz ve üst üste birkaç uçak kazası haberi görürse kara yolunun daha güvenli olduğuna karar verebilir, hava yolunun daha güvenli olduğu istatiksel olarak belli olsa bile. Ayrıca 1. Sistem kapatılamaz. Sürekli aktif olan bu sistemin etkisini, farklı bir yere yoğunlaştığımızda dahi bildiğimiz bir dilden sözcüğü görürsek okumaktan kendimizi alamadığımızda görebiliriz.

Özdenetimden sorumlu ve 1. Sistem’in dürtülerini bastırmakla görevli 2. Sistem’in kaynakları ise sınırlıdır. Yürürken düşünmeyi birçoğumuz severiz. Zihni bir yandan rahatlatan bu iki eylem uç noktalarında birbiriyle rekabet eder. Normal yürüyüş hızınızın üstüne çıkarsanız tutarlı düşünme becerinizde ani bir düşüş yaşarsınız. Bu iddiayı test etmek isterseniz bir arkadaşınızla yürürken ona aniden 34 x 48’i sormayı deneyebilirsiniz. Muhtemelen olduğu yerde duruverecektir. Ayrıca 2. Sistem meşgulken 1. Sistem kontrolü hemen eline alır. Yedi rakamdan oluşan bir listeyi 1-2 dakikalığına aklınızda tutmak öncelikli görevinizken size çikolatalı pasta ve hafif bir meyve salatası arasında seçim yapma şansı sunulursa sıkı bir diyette olsanız bile muhtemelen pastayı seçeceksinizdir. Kahneman’ın da dediği gibi “1. Sistem tatlıya düşkündür.”
Hızlı düşünmeyi ifade eden 1. Sistem ve yavaş düşünürken etkin olan 2. Sistem birbiriyle işbirliği içerisinde olan iki düşünme biçimidir. İş bölümleri oldukça verimlidir ve çabayı minimuma indirerek performansı maksimuma çıkarır. Bu iki sistem zihnimizin işleyişini ve karar mekanizmalarımızı anlamamızda yol göstericidir. Fakat unutmamalıyız ki 1 ve 2. Sistemler birbirinden bağımsız değildir ve zihinlerimizin iki parçaya ayrıldığı anlamına gelmezler. Ayrıca ikisi de yanlı olabildiği gibi hata yapabildiği için birinin diğerinden iyi veya kötü olduğunu söyleyemeyiz.
Hızlı düşünmeyi ifade eden 1. Sistem ve yavaş düşünürken etkin olan 2. Sistem birbiriyle işbirliği içerisinde olan iki düşünme biçimidir.”
Bu yazı Daniel Kahneman’ın “Hızlı ve Yavaş Düşünme” kitabından esinlenerek yazılmıştır. Yazının akışı ve kullanılan örnekler kitaptaki ile benzerlik gösterebilir. Yazı ilginizi çekerse daha detaylı ve derinlikli bilgileri bu kitaptan edinebilirsiniz.
Yorum Yap