Geleneğin Altındaki Düşüncenin Eseri: Demir Tatil Köyü

Dünyada üç kez Ağa Han Mimarlık Ödülü almış tek mimar olan ve “Bilge Mimar” olarak tanınan Turgut Cansever’in Demir Tatil Köyü projesi hem İslam geleneğinin hem de projenin bulunduğu Bodrum’un geleneksel mimarisinin etkileri ile oluşturulmuştur.

Mimar, şehir plancısı ve düşünür olan Turgut Cansever 1921 yılında Antalya’da doğdu. Ankara, Bursa ve İstanbul’da geçen çocukluk yılları sonrasında Galatasaray Lisesi’ne başladı. Lise mezuniyeti sonrası ressam olma düşüncesi ile İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Sonrasında mimarlıktan devam etme kararı aldı. 1946 yılında bu bölümden mezun oldu. 1949 yılında da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde doktorasını tamamladı. Bu doktora tezi Türkiye’de sanat tarihi alanında yapılan ilk doktora tezi olmasıyla da önemlidir. 1951 yılında Abdurrahman Hancı ile birlikte ilk mimarlık bürosunu kurdu. Yaklaşık 60 yıllık mimarlık serüveni sonucunda 2009 yılında vefat etti.(Düzenli, 2019).

Turgut Cansever, jüri üyesi olarak katıldığı (İsviçre, 1983) Ağa Han Mimarlık Ödülleri toplantısında

1983 yılında yapımına başlanmış Demir Tatil Köyü Muğla’nın Bodrum ilçesinde yer almaktadır. Farklı büyüklükte ve tipte 9 farklı yapı türünden oluşmuş 35 birimli bir komplekstir. Bu kompleks tasarlanırken doğa ile daha yakın ilişkiler kurmak, çevreye saygı, komşuluk ilişkileri, tevazu, çekingenlik, tabiîlik gibi konular özellikle ele alınmıştır. Bu konuların yanı sıra dikkate alınan bir başka mesele ise geleneklerdir. “İnsanın dünyadaki esas vazifesi dünyayı güzelleştirmektir.” hadis-i şerifi ile birlikte İslam geleneğini ve Osmanlı mimarisini önemli bulunmuştur. Çünkü bu tip bir mimarinin merkezinde insan vardır.

1983 yılında yapımına başlanmış Demir Tatil Köyü Muğla’nın Bodrum ilçesinde yer almaktadır.”

Merkezine insan alınmış bir mimari anlayışta her şey insana hizmet etmektedir. Bugünkü mimarlıkta ise bu böyle değildir. Daha yüksek binalarla birlikte her şey ranta hizmet eder. Bununla birlikte insanların birbirleriyle iletişimleri sınırlandırılır. Sokakta çocukların oynamadığı, avlularda veya bahçelerde vakit geçirilemediği bir dünya oluşmaktadır. İnsanların hareketleri önceden belirlenmiştir. Modern dünyayla birlikte ev, geceleri uyumak dışında başka bir işleve hizmet etmemektedir. Bu projede ise tam tersi amaçlanmıştır. “Bu proje, konut sorununun mahallî şartlar, teknoloji, konfor ve sosyal ilişkiler, kullanıcının katılımı, yapıda biçim ifadeleri ve temel üslûp meselelerini yeni bir şekilde ele alarak yeni çözümler geliştirmeyi amaçlıyor.” (Cansever, 2013). İnsanın dünyanın merkezi olması fikri kullanılmıştır. İnsanların sadece uyumak dışında da etkileşimler kurması hedeflenmiştir. Doğayla ve komşularla kurulacak olan bu ilişki, insana insan olma ihtiyacını yeniden hatırlatacaktır.

Merkezine insan alınmış bir mimari anlayışta her şey insana hizmet etmektedir.”

 

Denizden Demir Evler’e bakış

Doğa ile daha yakın ilişkiler kurulması hedeflenmiştir. Her evin kendine ait bir bahçesi bulunmaktadır ve yeşillikler içerisinde konumlanması ile birlikte de doğa ile ilişki kurmaktadır. Evlerin TOKİ evleri gibi grid sistemi ile konumlandırılmaması ile birlikte her yolun sonu farklı manzaralar ve heyecanlar sunmaktadır. 9 farklı tipte olan binalarla birlikte de göze farklı deneyimler yaşatmaktadır. Bu konumlandırmanın bir başka meselesi de yine İslam geleneğine dayanmaktadır. Evler birbirinin görüşünü kesmeyecek şekilde konumlandırılmıştır. Bugünün mimarisinde ise yükselme yarışı ile birlikte diğer binanın önü kapanmakta ve hem güneşi hem de görüş açısı yok olmaktadır. Bu noktada karşımıza çıkan kavramlar ise; tevazu, çekingenlik ve tabiîliktir. (Düzenli, 2019).

Demir Evler doğa ilişkisi

Her evin kendine ait bir bahçesi bulunmaktadır ve yeşillikler içerisinde konumlanması ile birlikte de doğa ile ilişki kurmaktadır.”

Bu projenin bir diğer önemli noktası ise araziye bütünleşmesidir. Denize bakacak, manzara görecek diye bir derdi yoktur. Bu noktada Cansever’in sıkça bahsettiği putperestlik meselesi ortaya çıkmaktadır. Bir malzemeyi tanrısallaştırmaktan kaçınmıştır her zaman. Bu projede de çeşitli malzemeler kullanılmasının yanı sıra manzara da tanrısallaştırılmamaya dikkat edilmiştir. Projenin mimarlarından Mehmet Öğün şöyle demektedir: “Deniz manzarası görecek diye sekiz takla attırmaya gerek yok binalara. Doğallıklarıyla bulundukları yere bağlansınlar, kimi karşıdaki tepeye baksın, kimi vadiye, kimi ormana, kimi de denize baksın.” (Düzenli, 2017). Çevreyle bütünleşme meselesinde arazinin karakterinin sadece deniz olmadığının farkına varılmıştır. Bu günümüz mimarlığında sıkça yapılan bir hatadır, deniz görmek için araziyi hiçe saymak.

Bu projede dikkat edilen diğer değer ise tabiat kurallarına saygıdır. “Yıldırım Yavuz, Cansever’in çevreye karşı duyarlılığına vurgu yapar ve Demir Tatil Köyü ile ilgili çok önemli bir olayı anlatır: ‘İki yıl önce çiftliği basan çöl çekirgelerini yok etmek için havadan ilaçlama öneren yetkililere karşı, denizin ve doğanın kirlenmemesine titizlikle dikkat eden Cansever, sorunu bir kamyon tavuğu ormana salmakla halletmiş, çekirgeleri doğal bir biçimde yok etmeyi yeğlemiştir.’” (Düzenli, 2019). Bu davranış biçimi ile günümüzde karşılaşmamız çok mümkün değildir. Rantın bir başka meselesi de sonucu ne olursa olsun hızlı şekilde sonuç vermesidir. Doğanın zarar görecek olması rant için sorun değildir çünkü para doğaya saygıdan daha değerlidir. Doğaya saygı duymak kısa vadede sonuç vermez, dolayısıyla hız da bir ranttır.

Son olarak, bu proje Bodrum geleneksel mimarisinden esinlenerek yapılmıştır. Bu durum yine Cansever’in çevreye saygı ilkesinin bir sonucudur. O çevreye uyumlu olmalıdır. Geleneksel evlerin yapımında kullanılmış olan teknikler, yapı formu, kullanım biçimi birer ortak akıl ürünüdür ve aslında bir çözüm alternatifidir. Bu sebeple de çevreyle arasında anlama dayalı bir bağ kurmaktadır. Geleneksel Bodrum mimarisinden ayıran yönü ise dış cephe rengidir. Geleneksel evlerin beyaz olması sebebiyle Demir Evler’in de beyaza boyanması gündeme gelmiştir. Ama yığma taş yapısı dikkat çekilmek istenen bir nokta olduğu için boyanmamıştır. Eğer boyansaydı, yığma taş yapısı belli olmayacaktı ve altındaki anlam da kaybolmuş olacaktı. Halbuki önemli olan yapının formu değil altındaki anlamıdır. “Bu çerçeve içinde geleneğin şekilden ibaret olmadığını, geleneğin oluşmasına imkân veren özden, kültürel muhtevadan, inanç sisteminden ve tarihî tecrübeden hareket ederek gelecek için çözüm geliştirmenin projemizin temel yaklaşımını teşkil ettiğini ifade etmek isterim.” (Cansever, 2013).

Kaynakça:

Cansever, T. (2013). Kubbeyi Yere Koymamak (6.baskı). Timaş Yayınları: İstanbul.

Düzenli, H. İ. (2019). İdrak ve İnşa (2.baskı). Klasik Yayınları: İstanbul.

Düzenli, H. İ. (2017). Amanruya Oteli, Bodrum, Arredamento Mimarlık, 308, 66-71.

Leave a Reply

Your email address will not be published.