Edebiyat Nazarıyla Osmanlı’da Batılılaşmanın Başı ve Sonu

Sefaretname ve Zeynep Hanım Bir Türk Kadının Avrupa İzlenimleri eserleri üzerinden Osmanlı coğrafyasındaki Batılılaşma mefhumunu incelemek mümkündür. Osmanlı’nın Batılılaşma ile ilk karşılaşmasının izdüşümleri Sefaretname’de karşımıza çıkarken, iki asır sonra Batılılaşmanın katettiği  mesafe Zeynep Hanım Bir Türk Kadının Avrupa İzlenimleri kitabı ile tespit edilebilir.

Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin 1721’de ilk sefirimiz olarak Paris’e gönderilmesi Osmanlı yönetiminin o zamana kadar uzaktan tanıdığı Batı’yı yakından tanıma çabasının da bir tezahürü olarak görülebilir. Her ne kadar diplomatik ilişkiler söz konusu olsa da sefirimizin entelektüel birikimi vesilesiyle yazdığı rapordan hakiki bir Doğu-Batı yüzleşmesinin hazin bir karşılığını okumaktayız. Deniz yoluyla başlayıp Marsilya kıyılarından devam eden yolculuğu Mehmed Çelebi’nin Fransa’nın yerel idaresini ve limanlarını görmesiyle devam eder. Paris’e yaklaştıkça verimli tarım arazilerinin koca koca kanallar eşliğinde tasviri ve pek çok teknik gelişmişliğin vurgulanması çarpıcı biçimde görülür. Paris’e geldiğinde ise saray havuzlarından evlerin mimarisine kadar şaşkınlığını ifade eden tepkileriyle Avrupa’nın gelişmişliğini raporunda kaleme alır. Bilhassa Paris’teki rasathaneyi ziyaret bölümünde uzay bilimlerinin ulaştığı seviyeyi hayretle karşılayarak gözlemler. Sefirimiz “Dünya müminlerin zindanı, kafirlerin cennetidir.”  hadisini sık sık tekrarlayarak Osmanlı ile Batı arasındaki bu büyük uçurumun altını çizmiş olur.

İsmini pek duymadığımız mühim derlemelerden olan Zeynep Hanım Bir Türk Kadının Avrupa İzlenimleri kitabı da başka bir dönemin Batılılaşma öyküsünü anlatır. II. Abdülhamid saltanatının son demlerine doğru yüksek zümrede yaşayan Zeynep Hanım ve kız kardeşi Melek Hanım’ın Batı’ya bakış açılarını içeren mektuplar Zeynep Hanım ve Fransız bir arkadaşı arasında geçmektedir. Zeynep Hanım’ın 12 yaşından itibaren kafes arkasındaki haremde sürdürdüğü bunaltıcı yaşamı Batı’dan ısmarlanan kitaplar ve bir de mürebbiyesi ile şekillenir. Mürebbiyesinden ve kitaplardan tanıdığı kadarıyla Avrupa’nın kadınlar için sunduğu o muazzam hürriyet sahası onun ve kız kardeşinin bir nevi aklını çeler. Konaklarında adeta bir zindan hayatını sürdüren bu kardeşler, Batı’daki kadın-erkek ilişkisinin serbestliği ve kadınların gezintileri gibi özgürlüklerden etkilenerek Avrupa’ya kaçışın hayalini kurmaya başlarlar. Bir yolunu bulup trenle Avrupa’ya kaçan Zeynep Hanım’ın ilk zamanlarda memnun kalmasına karşın, onun bu fikirleri Batı’daki yaşam tarzından kaynaklı olarak gittikçe düş kırıklığına dönüşecektir.

Her iki eserin de kişisel izlenimlerden yola çıkarak anı özelliği taşıyan bir formda kaleme alınmasının yanında, Osmanlı kimliklerini taşıyarak Avrupa’da bizzat bulunanlar tarafından ele alınması kıyaslanmalarındaki sebeplerden birisidir. Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin dönemin koşulları çerçevesinde Batı’nın teknik gelişmişliğine dikkat kesilmesi gayet doğal bir tavırdır. Savaşlarda ağır kayıplar vererek bilimsel çalışmalardan kopuk bir portre çizen Osmanlı’nın bu hazin durumunu sefirimizin raporunun satır aralarında hissetmek mümkündür. Yüksek binaların, ihtişamlı saray mimarisinin, muazzam büyüklükteki kanalların, gelişmiş limanların ve ileri sanatsal faaliyetlerin sıkça dile getirildiği Sefaretname’de Avrupa’daki şehir ve mekanların cennete benzetilmesi de kayda değerdir. Teknik düzeydeki gelişmişliğin önemini de vurgulayan sefirin bu rapor ile birlikte Batılılaşmanın çıkış noktasında durarak Osmanlı’nın gurur zincirini kırdığı rahatlıkla söylenebilir. Hatta bu hususta Ahmed Hamdi Tanpınar’ın şu sözleri hatırlara gelebilir:

“III. Ahmed’ in sefiri Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi 1721 de gittiği Paris’i, Evliya Çelebi’nin Viyana’yı seyrettiği gibi Kanuni asrının şanlı hatıraları arasından ve bir serhat mücahidinin mağrur gözü ile görmez. O, XVIII. asır Paris’ine Karlofça’nın ve Pasarofça’nın milli şuurda açtığı hazin gediklerden ve devlet işlerinde pişmiş zeki bir memurun tecrübesiyle bakar.” (Ahmet Hamdi Tanpınar- XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi)

Buket Uzuner’in Zeynep Hanım Bir Türk Kadının Avrupa İzlenimleri kitabında kullandığı Zeynep Hanım’ın bir fotoğrafı.

20. yüzyıla gelindiğinde ise Batı’nın zihinlerdeki aksi bambaşka bir hal almış, gelişmişliğin ve medeniyetin yegane merkezi Avrupa olarak algılanmaya başlamıştır. Batılılaşmanın Osmanlı coğrafyasında doruk noktasına çıktığı bir devirde mektuplarını kaleme alan Zeynep Hanım da dönem şartları nispetinde Avrupa’yı özgürlükler diyarı biçiminde görmüştür. Kadınlar üstündeki kültürel baskıya II. Abdülhamid’in kadın toplantılarını bile tehdit olarak gördüğü baskıcı istibdad yönetiminin eklenmesiyle birlikte Avrupa bir umut kaynağı olarak görülmüştür. Zeynep Hanım’ın Avrupa’ya kaçmadan evvel özlem duyduğu Batılıların özgürlük anlayışının devrin yüksek zümresinin birçoğu tarafından beklendiği söylenirse yanlış olmaz. Batılıların kültürel emperyalizmi uzaktan uzağa bu medeniyet masalını fısıldamasını Zeynep Hanım’ın bu çağrıya uyarak kaçışı takip eder. Avrupa’da demir parmaklıklar bile olmadan camdan rahatça bakabilmesinin onu derinden etkilediğini bir mektubunda ayrıntılarıyla yazar. Kadınların ve adamların hür bir şekilde bir araya  gelebilmesi de bu mektuplardaki bir diğer önemli vurgu olarak karşımıza çıkar.

Bu iki edebi ürün incelendiğinde, aralarındaki yaklaşık iki yüzyıllık dönem farkıyla oluşan inanılmaz dönüşümlere rağmen, Osmanlılıların Batı’nın toplumsal ilişki anlayışına olan bakışında hiçbir farklılık göstermemesi çok şaşırtıcıdır. Sefaretname’de krala gösterilen yersiz ilgiler, kadınların sokak sokak dolaşarak dedikodu yapması ve insanların kaba konuşması gibi Avrupalıların bazı ahlaki problemleri sıkça yerilmiştir. Örneğin Fransız kadınların sefiri ziyarete gelerek onun hareketlerini gece yarısına değin dikkatle izlemeleri raporda bir rahatsızlık olarak yer bulmuştur. Buna benzer biçimde Zeynep Hanım’ın Batılıların sosyal ve toplumsal ilişkilerine karşı takındığı tavır da olumsuz olmuştur. Kadınların Sefaretname’de de olduğu gibi laçka olan tavırları Zeynep Hanım’ı oldukça rahatsız etmiş, onların konuşmalarının anlamsız safsatalarla dolu olduğunu belirtmiştir. Avrupalıların konukseverliğinden de dem vurarak eleştiren Zeynep Hanım, Batılı insanları gösteriş meraklısı kimseler olarak tanımlamıştır. Kadınların erkeklere benzer bir kıyafet giyerek spor yapmaları da yadırganarak mektuplarında yerini alır.

Bu iki edebi ürün incelendiğinde, aralarındaki yaklaşık iki yüzyıllık dönem farkıyla oluşan inanılmaz dönüşümlere rağmen, Osmanlılıların Batılıların toplumsal ilişki anlayışına olan bakışında hiçbir farklılık göstermemesi çok şaşırtıcıdır.”

Yirmisekiz Mehmed Çelebi Efendi’nin Paris’e girişini tasvir eden bir tablo.

Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin ve Zeynep Hanım’ın kişisel gözlemlerini mukayese ederek yakalayabileceğimiz Batılılaşma mefhumunun Osmanlı’daki izdüşümü, edebiyatın bizlere sunduğu güzel bir fırsat. Bu fırsatı değerlendirdiğimizde bir imparatorluğun hangi amaçlarla Batılılaşma yolculuğuna çıktığını keşfederken, sonucunda gelinen noktayı edebiyat açısından görmek pek mümkün. Ardı arkası kesilmeyen muharebeler sonucu kaybedilen topraklar Osmanlı’nın yüzünü Batı’ya çevirerek yenilik arayışlarını beraberinde getirir. Sefaretname isimli raporda Avrupalıların teknik ve sanat alanlarındaki fersah fersah ilerlemişliği dönem koşulları nispetinde ön plana çıkarak Osmanlı’nın Batılılaşma sürecinin yolu bu yönden açılmış olur.

Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin ve Zeynep Hanım’ın kişisel gözlemlerini mukayese ederek yakalayabileceğimiz Batılılaşma mefhumunun Osmanlı’daki izdüşümü, edebiyatın bizlere sunduğu güzel bir fırsat.”

Aradan neredeyse iki asır geçtiğinde ise Batılılaşma mefhumu Zeynep Hanım’ın mektuplarında da görüldüğü üzere özgürlükle bağdaştırılır hale gelmiştir. Batılılaşmanın fikri düzeyde imparatorluğa nüfuz etmesi, kültürel emperyalizm, baskıcı yönetim anlayışı ve değişen sosyal normlar Zeynep Hanım’ın Avrupa’ya kaçışına ortam hazırlar. Bütün bunlara karşın, her iki eserde de Batılıların toplumsal ilişkileri ve ahlakları olumsuz biçimde eleştirilir. Bu noktada, Batılılaşmanın Osmanlı’nın son demlerinde medeniyet ve özgürlük kavramlarıyla eşdeğer tutulduğundan, Zeynep Hanım’ı da sükut-u hayale uğratan o sarsıcı etkisi görülebilir. Pekala günümüzden bir edebi eser, bu iki edebi ürünle kıyaslansa ne gibi bir sonuç çıkar? Dönem koşullarının değişerek Batılılaşmayı dönüştürdüğü gerçeği bir yana, Avrupalıların ilişki anlayışı yine yerden yere vurularak yerilir mi? Bunun cevabını edebiyat ile de olsa verebilmek küreselleşme adı altında bireyselleşerek tektipleşen insanların çağında hiç şüphesiz çok da kolay olmayacaktır.

 

Kaynakça:

Argunsah, H. (2001). Zeynep Hanim, Zeynep Hanim Ozgurluk Pesinde Bir Osmanli Kadini.
(Kitap Tanitimi/Book Reviews). Kadin/Woman 20002(2), 110-115.

Akay Ahmed, A., & Çay, E. (2013). XVIII. Yüzyılda Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa’ya Bakışında Kültürlerarası Değerlendirme. Electronic Turkish Studies, 8(10).

Çoban Döşkaya, F. (2017). Haremden Avrupa’ya Kaçan iki Osmanlı Kadını:
Zeynep Hanım ve Melek Hanım. Göç III.

Unat, F.R. (2008). Osmanlı Sefirleri Ve Sefaretnameleri, (Tamamlayıp Yayınlayan: Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal), Türk Tarih Kurulu Yayınları, (4. Basım), Ankara.

Leave a Reply

Your email address will not be published.