Cannes’dan Nazilli’ye Saykodelik Bir Hayat

“Ben yapmazsam, sen yapmazsan kim yapacak?” diyerek Doğu-Batı fark etmeksizin müziğinde hep daha iyisini yapmayı amaçlar Erkin Koray. Hep arayış içindedir.

24 Haziran 2021, Erkin Koray’ın namıdiğer “Erkin Baba”nın 80. yaş günü. Müziği kadar renkli bir ömür süren Koray’ın yaşadıkları, bir filmin içinden fırlamış gibi duran sahnelerle dolu. Müziğine bir yol aramak için gittiği Cannes Film Festivali ve halka ulaşma amacıyla yer aldığı Nazilli’de bir sinema salonunun önü… Hepsi Erkin Koray’a ait ve Erkin Koray’ı Erkin Koray yapan ayak izleri…

24 Haziran 1941 yılında doğan Erkin Koray, müzisyenlere eğitim veren annesi Vecihe Koray’dan erken yaşlarda piyano ve gitar dersleri alır. İstanbul Alman Lisesi’nde eğitim gördüğü yıllarda arkadaşlarıyla birlikte Erkin Koray ve Ritimcileri grubunu kurarak müzik dünyasına ilk adımlarını atar. Takvimler 1962’yi gösterdiğinde Bir Eylül Akşamı ve It’s Been So Long parçalarından oluşan ilk 45’liğini kaydeder. Bir Eylül Akşamı parçasının ilginç bir hikâyesi de vardır. Erkin Koray bu parçayı kaydettiğinde ülkemizde fazla ilgi görmez. O dönemlerde The Beatles, Rolling Stones ve Led Zeppelin gibi ünlü İngiliz müzik grupları Doğu’nun ritimlerini kendi parçalarına taşımak isterler. Beatles grubu doğru ritmi Hint müziğinde ararken Rolling Stones’un yolu Erkin Koray’ın Bir Eylül Akşamı parçasıyla kesişir. Stones’a parçayı tanıtan kişinin Atlantic Records’un kurucularından Ahmet Ertegün olduğuna dair söylentiler vardır. İddialara göre  şarkı yazım sürecinde ilham alabileceklerini söyleyerek Stones’a Bir Eylül Akşamı’nı dinletir Ertegün. Grubun solisti Mick Jagger’ın bir dergiye verdiği röportaj ise bu iddialarda doğruluk payı olabileceğini gösterir. Bu röportajında Jagger, Paint It Black şarkısının Türk müziğine benzeyen bir yanı olduğunu söyler.

Erkin Koray’ın, Doğu ile Batı arasında kuracağı köprünün başlangıcı olur Bir Eylül Akşamı. 1971 yılında müziğini geliştirmek için yanına gazeteci arkadaşı Arda Uskan’ı alır ve Avrupa yollarına düşerler. Arkadaşı Uskan, John Lennon’dan bir röportaj koparmak için; Erkin Koray ise ona şarkılarını dinletmek için can atarken kendilerini Cannes Film Festivali’nde bulurlar. Festivalde John Lennon ve eşi Yoko Ono’nun filmi Fly gösterimdedir. İzleyenlerden olumlu geri dönüşler alamayan Lennon’ın bu duruma bir hayli canı sıkılır. O sırada Erkin Koray, Lennon’la konuşma fırsatı doğduğunu düşünerek yanına gider. Aralarında nasıl bir muhabbet geçti kesin bilinmese de Erkin Koray’ın, müziğini geliştirmek için arayışta olduğunu ve bu nedenle Avrupa’ya geldiğini söylediği düşünülür. Muhabbet Lennon’ı sarmış olmalı ki ertesi gün Erkin Koray’ı kaldığı otele davet eder. 70’lerin en önemli konularından olan hippi akımı ve barış konularını masaya yatırdıktan sonra Erkin Koray, Anadolu müziğini Batı müziğiyle harmanlamak istediğini söyler. Beatles yıllarında şarkılarına hep bu sentezi taşımak isteyen Lennon’ın ilgisini çeker Erkin Baba’nın söyledikleri. Erkin Koray’a gitarını verip şarkılarından birisini çalmasını rica eder. Erkin Koray henüz piyasaya çıkarmadığı Mesafeler şarkısını söyler. Lennon, “saykodelik rock”ın Doğu ezgileriyle buluştuğu bu şarkıya hayran kalır. Şarkıyı İngilizceye çevirip Avrupa’da satışa çıkarma teklifinde bulunur. Gerekli yardımları yapacağını da belirtir. Erkin Koray, dünyaca tanınan bir “rock’n roll”cu olma amacıyla değil, ülkemizdeki müzik sektörünü geliştirmek amacıyla çıktığı bu yolda John Lennon’ın teklifini kabul etmez. Mesafeler albümünü bu buluşmanın üzerinden iki yıl geçtikten sonra Türkiye’de çıkarır. Albüm büyük bir başarı yakalar ve Erkin Koray Türkiye’de “saykodelik rock”ın temsilcilerinden biri olur.

 

Sene 1974, Erkin Koray Anadolu turnesinde… Yolu Aydın’ın küçük ve tatlı ilçesi Nazilli’ye düşer. Erkin Baba’nın gelişiyle Nazilli o sene çok önemli bir konsere ev sahipliği yapar. Nazilli Saray Sineması önünde yapılan konser, tüm halkı bir araya toplar. Bateride Nihat Örerel, bas gitarda Rauf Ülgün eşlik eder Erkin Koray’a. Rock’n Roll konserlerinin pek yaygın olmadığı yıllarda, albümün kaydedilen formatının dışına çıkılarak dakikalarca gitar soloları yapılan bu konser; Erkin Koray’a neden “Türkiye’nin Jimi Hendrix’i” dendiğini açıklar. Öyle ki dünyaca ünlü müzik dergisi Pitchfork, Meçhul albümü ile ilgili yazdığı yazıda ona bu şekilde hitap ederek söze başlar. 1974 yılı, Erkin Baba için oldukça dolu geçer. Aynı sene içinde meşhur Fesuphanallah şarkısını çıkarır. Kapağında alışılagelmişin dışında bir fotoğrafı yer almaktadır. Yüzünü kırmızı ve mavi renklerle boyadığı bu fotoğrafı, David Bowie’nin Aladdin Sane albümünün imajını hatırlatır. Bu dönemde Avrupa’da Alice Cooper ve David Bowie gibi isimler sahneye renkli makyajlarla çıkarlar. Erkin Koray da müziğin sınır tanımayacağını savunarak bu akıma katılır.

Erkin Koray müziğine yeni bir boyut kazandırır ama arayışları hep devam eder.  Uzunca sürecek bir yurt dışı yolculuğuna çıkar. Bu sefer yolculuğunu Doğu ritimlerinin ve hippi akımının oluşmasında etkisi büyük olan Hindistan, Nepal, Kuzey Afrika ve İran’a yapar. Türkiye’ye döndükten sonra şarkılarında Doğu esintilerine daha çok yer verir. 60’ların sonlarında Orhan Gencebay ile buldukları elektro bağlama ritmini şarkılarına taşır. Arap Saçı, Fesuphanallah, Şaşkın gibi meşhur şarkıları da elektro bağlama ile yaptığı şarkılarındandır.

“Ben yapmazsam, sen yapmazsan kim yapacak?” diyerek  Doğu-Batı fark etmeksizin müziğinde hep daha iyisini yapmayı amaçlar Erkin Koray. Hep arayış halindedir. Müziğini keşfeden her kişiyle adeta yeniden doğan Erkin Koray, iyi ki doğdun!

Leave a Reply

Your email address will not be published.