Cemal Süreya’nın asıl adı Cemalettin Seber’dir. Kendine vermiş olduğu ad ve soyadı ise Cemal Süreyya’dır. Soyadındaki bir tane y harfini Sezai Karakoç ile girdiği iddiayı kaybettiği için sildirmiştir. Küçük yaşlardan itibaren yazılar, şiirler yazan Süreya, İkinci Yeni Akımının temsilcilerinden biri olmuştur.
Cemal Süreya, 1931’de Erzincan’da dört kardeşin en büyüğü olarak dünyaya gelmiştir. Fakat daha sonra kardeşlerinden birini kaybetmiştir. Asıl adı Cemalettin Seber’dir. Annesi Gülbeyaz Hanım, babası Hüseyin Bey’dir. “Kalabalık bir ailede, anne ve babasının yanı sıra amcaları, halaları, kardeşleri ve babaannesiyle beraber mutlu bir yaşantısı vardır.” O zamanlar çıkan Dersim İsyanı sonucu ailesi ile Bilecik’e sürgün edilmişlerdir. Bilecik’e yerleştikten kısa bir süre sonra o sırada 23 yaşında olan annesi ölmüştür. Hem sürgün edilmesi hem de annesini kaybetmesi şairi derinden etkilemiştir. “Bu acı olay, şairin yaşamında bir dönüm noktası olur ve yaşamı boyunca şiirlerinde ve evlendiği kadınlarda hep annesini arar, sürekli bu eksikliği doldurmaya çalışır.” Daha sonra babası ikinci evliliğini yapmıştır. Üvey annesi hem ona hem de kardeşlerine çok kötü davranmıştır. “Çocuklara yaptığı bu işkenceler Cemalettin’in gözünün önünden hiç gitmez.” Öyle ki Cemal Süreya’nın yemeğine cam kırıkları atarak onu öldürmeye bile çalışmıştır.
Öyle ki Cemal Süreya’nın yemeğine cam kırıkları atarak onu öldürmeye bile çalışmıştır.”
Süreya, İlkokulu ve ortaokulu Bilecik’te tamamlamıştır. İlkokul döneminde dergi çıkarmış ve yazılarını bu dergide yayınlamıştır. Ortaokul zamanında ise 100 metre koşusuna katılmış ve yarışmada birinci olmuştur. Birincilik ödülü olarak Süreya’ya dolma kalem hediye edilmiştir. Saatlerle arası bozuk olan şair, saatin kaç olduğunu 5. Sınıfta öğrenmiştir. Ortaokul bitiminde babasından habersiz girdiği parasız yatılı sınavını kazanmıştır ve İstanbul’da Haydarpaşa Lisesi’ne gitmiştir. Liseyi İstanbul’da okumasının büyük bir nedeni de sürekli üvey annesinin zulmüne maruz kalması olmuştur. Liseden sonra Ankara Üniversitesi Maliye ve İktisad Bölümünü okumuştur.
Üniversitede öğrenciliği devam ederken ortaokulda sınıf arkadaşı olan Seniha Hanım ile evlenmiştir. Bu evlilikten Ayçe adında bir kızı olmuştur. Bu sırada Süreya babasını kaybetmiştir. Sizin Hiç Babanız Öldü mü? adlı şiirini babası için yazdığını düşünsek de şiiri babası ölmeden önce yayımlanmıştır. Zaman ilerledikçe Seniha ile anlaşamadığını ve evliliklerinin artık iyiye gitmediği fark eden şair boşanma kararı almıştır. Daha sonra Zuhal Tekkenat ile evlenmiştir ve bu evlilikten Memo Emrah adında bir oğlu olmuştur. Fakat zamanla bu evliliğinde de sorunlar baş göstermiş ve boşanmıştır. Sonra Güngör Demiray ile evlenmiştir fakat bir sene sonra onunla da boşanmıştır. Son eşi ise dört çocuk annesi olan Birsen Sağnak olmuştur. Birsen Sağnak’ın Süreya üzerindeki çabası şairin düzenli, huzurlu bir hayat yaşamasına vesile olmuştur. Şair, Birsen Sağnak ile beraber olduğu dönemde başmüfettişliğe terfi etmiştir ve iki sene sonra emekli olmuştur. Fakat emekli maaşı yetmediği için tekrardan çalışmaya başlamıştır.
Cemal Süreya evliyken de bekarken de birçok kadınla ilişki yaşamıştır. Bunlardan en bilindik isim Tomris Uyar’dır. Tomris Uyar, Ülkü Tamer’den boşandıktan sonra Cemal Süreya ile yaşamaya başlamıştır. Cemal Süreya, Tomris Uyar’a deli gibi aşıktır fakat ilişkileri sadece üç sene sürmüştür. Bu ayrılık sonucunda Süreya, Tomris’e yazdığı bütün mektuplarını atmıştır. Öyle ki bu ayrılıktan sonra Tomris Uyar ile gittiği hiçbir mekâna bir daha adımını atmamıştır. Süreya, kadınlara karşı özgüvenlidir ve duygularını açıklarken hiç çekinmemektedir. Fakat belki de hayatı boyunca çekindiği tek şey bir şey alırken fiyatını sormaktır. Şayet fiyatını sorduğu bir şey varsa şair, kandisini o şeyi almak mecburiyetinde hissetmektedir.
Cemal Süreya evliyken de bekarken de birçok kadınla ilişki yaşamıştır.”
Cemal Süreya’nın kendine vermiş olduğu soyad aslında Süreyya’dır. Süreya üniversitede Sezai Karakoç ile aynı sınıftadır. Ve sınıflarında Muazzez isimli bir kızı kimin elde edeceği konusunda iddiaya girmişlerdir. İddiayı Cemal Süreyya kazanırsa Sezai Karakoç’un soyadı Karkoç olacaktır; Sezai Karakoç kazanırsa Cemal Süreyya’nın soyadı Süreya olacaktır. Tahmin edebileceğiniz gibi iddiayı Sezai Karakoç kazanmıştır ve Cemal Süreyya’nın soyadı bu iddia sonucunda ömrünün sonuna kadar Süreya olarak kalmıştır. Bununla birlikte Süreya’nın doğum tarihi belirsizdir. “Güngör Demiray’a yazdığı mektupta doğumunu; “1931 yılında Erzincan’da doğdum. Bir doğum günüm yoktur benim.” diye anlatır.” Ve bu yüzden kendisine her seferinde farklı bir doğum günü tarihi belirlemiştir.
Ve bu yüzden kendisine her seferinde farklı bir doğum günü tarihi belirlemiştir.”
Hayatı boyunca sigaradan ve alkolden uzak duramayan şair, girdiği alkol komasından dolayı 9 Ocak 1990’da hayatını kaybetmiştir. Kabriİstanbul Beyoğlu’ndaki Kulaksız Mezarlığı’ndadır.
Cemal Süreya İkinci Yeni Akımını benimsemiştir ve İkinci Yeni akımının önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Şair sanat anlayışını “şiir insanın evren ve dünya içinde, insan ve eşya karşısında kendini ayrı bir denemesidir…” sözleriyle ifade etmiştir.
Garip Akımı olarak bilinen Birinci Yeni Akımının temsilcileri Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat Horozcu ve Melih Cevdet Anday’dır. Birinci Yeni Akımında günlük konuşma dili şiire uygulanmaya çalışılmış, vezin ve kafiyeye karşı çıkılmıştır. Eskiye ait her şeyin karşısında durulmuştur ve sıradan insanlar şiirlere konu olmuştur. Yaşama sevinci şiire fazlasıyla yansıtılmıştır.
İkinci Yeni Akımının temsilcileri ise Ülkü Tamer, Turgut Uyar, Edip Cansever, İlhan Berk, Ece Ayhan, Sezai Karakoç ve Cemal Süreya’dır. İkinci Yeni Akımı, Garip Akımına tepki olarak ortaya çıkmıştır. “İkinci Yeniyi oluşturan tek sebep Garip akımına duyulan tepki değildir elbette. Sürrealizm, Dadacılık, Varoluşçuluk gibi Batı edebiyat akımları; Picasso, Chagall, Klee gibi soyut resim ustaları İkinci yeni şiirini etkileyen önemli kaynaklardır. Ayrıca devrin sosyal ve siyasi havası, Freud ve Marx’sın fikirleri de dönemin sanatçılarını derinden etkiler.” İkinci Yeni Şiir Akımında şiirin dilini anlamak zordur ve bu dili anlayabilmek için kültürlü ve donanımlı olmak gerekmektedir. Bu yüzden de bu akıma mensup şariler tarafından yazılan şiirler çok geniş bir okuyucu kitlesine sahip değildir. Şiirde olay ve konu yer almamaktadır. Şiir için şiir anlayışını benimsenmiştir ve anlam bütünlüğünün şiir için gerekli olmadığı düşüncesi savunulmuştur. Boşluk duygusu ve yalnızlık duygusu öne çıkan temalar arasındadır.
CİGARAYI ATTIM DENİZE
Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden
Alıp yaracak olsak yüreğini
Şimdi bir güvercinin
Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinle de boyuna ekmek kesiyordun
Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cigara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu
Cemal Süreya’nın kaleme almış olduğu Cigarayı Attım Denize adlı şiirde görüldüğü üzere anlam bütünlüğü bulunmamaktadır. Süreya’nın kafasında bazı anların canlandığını ve şiire o anları birkaç kelime ile aktarmak istediği hissiyatı yaşamaktayız. Şiiri okuduğumuzda içimizi boşluk duygusunun kaplaması muhtemeldir. Süreya’nın bu şiirde hangi konuya değinmek ya da ne anlatmak istediğini anlamak güçtür ve bununla birlikte şiirde bir olay yer almamaktadır. Bu bakımdan tam anlamıyla İkinci Yeni şiir akımının özelliklerini taşımaktadır.
Cemal Süreya günümüze birçok değerli eseri kazandırmakla birlikte Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olmuştur. Günümüzde birçok kişi Süreya’yı Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı adlı şiiriyle ve “Hayat kısa kuşlar uçuyor” sözüyle tanımıştır.
Süreya birçok kadınla birlikte olmasından dolayı çapkın şairolarak nitelendirilse de Dersim İsyanı yüzünden sürgün edilmeleri, annesini kaybetmesi, üvey annesinin onu öldürmeye çalışması, babasını kaybetmesi gibi olaylar düşünüldüğünde mazlum şair olarak anılması belki de daha yerinde olacaktır. Küçük yaştan itibaren zorluklar yaşaması onun kağıda içini dökmesine olanak sağlamıştır ve bu sayede yazılar yazmaya başlamıştır. Bunları şu sözlerle ifade etmiştir: “Anılarımın kökeninde yer etmiş. Küçükken, altı yedi yaşımda doğduğum yerlerden, evimizden, bahçemizden koparılmıştım. Ardından aileme felaketler gelmişti. Annem ölmüş (hemen ölmüş), babam sonsuz yoksul düşmüştü… Bunlar yer etmiş bende. Bir yerde sanatçı duyarlılığımı etkilemiş demek. Silinmezler.”
Leave a Reply