Anadolulu olmak biraz da misafiri sevmek, misafire ikram etmek ve evin bereketini gelen misafirden bilmektir. İsrafın uğramadığı sofralarda azıcık aşla günü geçirip nimetin şükrünü misafir doyurarak eda edebilmektir. Bu yazıda misafirin Anadolu için ne anlama geldiğini incelemeye çalıştık.
Anadolu, temel tanımlamayla İstanbul Boğazı’nı geçtiğimiz yerden başlayarak Türkiye Devleti’nin Asya kıtasında kalan toprakları için kullanılan en bütüncül ifadedir. Anadolu kelimesi fenotipi dolayısıyla ilk duyduğumuz andan itibaren anaç ve kucaklayan sıfatlarla bezenmiş bir coğrafyayı anımsatır. Birçok medeniyet unsurunun çeşitli biçimlerde yer bulduğu bu topraklar, insan olmanın gereği olarak ortaya çıkan kültürel mirası da bünyesinde muhafaza eder. Şüphesiz ki Anadolu denilince akla gelen soyut öğelerden biri de misafire verilen değer ve artık gelenekselleşmiş misafir hürmetidir. Anadolu’nun muhtelif yörelerinde doğal bir alışkanlıktan farkı olmasa da bizler için iftihar kaynağı sayılan bu kültür, Anadolu’yu diğer milletlerden ve büyük şehirlerden ayıran en bariz özelliğidir. Her coğrafi bölgede yörenin alışkanlıklarına göre değişkenlik gösteren bu haslet, her bir şehir için genel geçer sayılabilecek ortak noktalardan biridir.
Her şeyden önce bilinmelidir ki misafir bu topraklarda yöre fark etmeksizin hep değerlidir ve ev sahiplerinin yük olarak göremeyeceği ayrı bir yere sahiptir. Bu özellik bağlamında bir nedensellik kuracak olursak din-kültür ilişkisinin kapsamlı birlikteliği iyi bir açıklama olacaktır. Zira din ve kültür birçok açıdan bütüncül bir yapıdadır ve zamanla örf, dini kurallar çerçevesinde şekillenerek bir toplumun yaşam tarzını oluşturur. Anadolu için söz konusu din büyük çoğunlukla İslam dinidir ve kültürel ögeler binlerce yılın birikimiyle ortak bir miras yaratmıştır. Tüm bunların ışığında misafire ikramın İslam dininde yadsınamaz yeri ayet ve hadislerle desteklenerek bu toprakların hamuruna yerleşmiştir.
Her şeyden önce bilinmelidir ki misafir bu topraklarda yöre fark etmeksizin hep değerlidir ve ev sahiplerinin yük olarak göremeyeceği ayrı bir yere sahiptir.”

Misafir ile ilgili geçmişten bu yana anlatılagelen birçok özlü söz ve kıssa bulunur. Örneğin Anadolu kültüründe diş kirası denilen bir harçlık çeşidi vardır. Bu harçlık varsıl kimselerin evlerine çağırıp karnını doyurdukları misafirlere onları yolcu ederken verdikleri çeşitli maddi ve manevi hediyelerdir. Bilhassa saray ahalisinin tertip ettiği iftar sofralarında yoksul halka verilen bu hediyeler, devlet adamlarının cömertlik ve zenginliklerini ifade yöntemi olarak kültürde yer bulmuştur. Yine bir başka ifade ise köylerde sıkça duyacağımız “Misafir yüz bereketle gelmiş birini alıp doksan dokuzunu bırakmış.” deyişidir.
Anadolu toprakları saf haliyle sözlü kültürün hayat bulduğu bir coğrafyadır. Öğretilerin yaşantıya dökülerek aktarıldığı bu yerde göstermeye dayalı olarak şekillenen bir hayat gerçeği vardır. Dolayısıyla kültürün yaşatılması örfün bizatihi kendisinde bulunan hasletleri yaşatmakla mümkün olacaktır ki misafire verilen değer de bu özün korunması için gereklidir. Zira evinize gelen bir yabancıya yapılan ikramın ev ahalisi için bir kazanç olduğunu materyalist anlayışla yaşayan bir başka topluma kabul ettirmek mümkün değildir. “Malın bereketini sağlayan, o maldan ne kadarını kar amacı gütmeksizin hayır için harcadığındır.” diyen bir toplulukta kabul gören anlayışlar elbette coğrafi sınırların ötesinde bir farklılığa neden olacaktır. Bu farklılık da Anadolu kültürünün zamandan bağımsız olarak 21. yüzyılda hala sözü edilir bir mirasa sahip olmasını mümkün kılmıştır.
Misafirin eve bereket getireceği dahası bu bereketten ev halkının nasiplenip bir de inançları doğrultusunda sevap kazanacakları anlayışı Anadolu’nun misafire bakış düsturunun özeti olarak sunulabilir. “
Anadolu’nun muhtelif yörelerine baktığımda misafirin karşılanış biçiminin değiştiğini görürüz. Elbette başta da vurgulandığı üzere israftan ve gösterişten arınmış bir sofra adabında şekillenen bir ağırlamadır bu. Yapılan yemekler ya da takınılan tavır birçok açıdan günlük rutinin benzeridir diyebiliriz ve bu açıdan baktığımızda belki de Doğu Anadolu diğer bölgelere kıyasla misafir olmanın en çok tercih edileceği yöredir. Mutfak çeşitliliğiyle ünlü bu bölgemizde büyükşehir kültüründen farklı olarak geleneklere tam bağlılık ağır basar ve bu ortaya konan ikramların çeşitliliğini de artırır. Bu kıstaslarla yola çıktığımızda doğuda misafir olarak bulunmanın avantajı genel geçer bir doğru olarak kabul edilir diyebiliriz.
Yavaş yavaş sona geldiğimizde görüyoruz ki evinde birilerini ağırlamak onları yedirip içirmekten daha fazlasıdır. Öncelikle bildiğimiz üzere misafir için ağırlamak fiilini kullanırız ve bu fiziksel ihtiyaçtan çok daha fazlasıdır bu dilde. Üstelik yalnızca insan değildir bu sofralara misafir edilen. İbrahim peygamberden geldiğine inanılan bu anlayış sofraya yalnız oturmamayı söylerken bir karınca dahi olsa yemeğini onunla paylaşmayı öğütler ve Anadolu bu düsturda şekillenmiş bir misafir anlayışını yüzyıllardır benimsemektedir.
Leave a Reply