Dünyayı yeni yeni keşfettiğimiz bebeklik döneminde, ihtiyaçlarımızı gidererek keşif sürecimize eşlik eden kişiye karşı bağlanma davranışı gösteririz. Bağlanma stilimiz, o kişiyle kurduğumuz güven bağına göre şekillenir ve hayatımız boyunca bize eşlik eder. Özellikle romantik ilişkilerimizde varlığını hissettiren bağlanma stilimiz, güven duygusunu bebeklikte nasıl hissettiğimize göre şekillenmektedir.
Her birimiz, bazı fiziksel ve duygusal ihtiyaçları anne karnından yaşamımızın sonuna kadar hissederiz. Bu ihtiyaçları tek başımıza gidermemiz ise her zaman mümkün değildir. Örneğin bebeklikte bakım, ilgi ve şefkat görme olarak kendini gösteren bu ihtiyaçlarımızı çoğunlukla ebeveynlerimiz giderir. Bize fiziksel ve duygusal yakınlık gösterip ihtiyaçlarımızı gideren bu kişilere bağlanma davranışı gösteririz. Birçok bebeğin ilk bağlanma figürü annesi olmakla birlikte bazı bebeklerin sürekli yanında olan bir aile üyesine veya bakıcısına bağlandığı da görülebilir. O yaşlarda tek başımıza var olmakta çok zorlanacağımız bu dünyada, bağlandığımız o kişi güvenli limanımız olur. Korktuğumuzda, acıktığımızda, canımız acıdığında hemen o limana sığınırız. Büyüdükçe hem fiziksel hem de duygusal ihtiyaçlarımız form değiştirir. Artık temel fiziksel ihtiyaçlarımızı kendimiz giderebilir hâle geliriz. Sevgi, güven ve huzur gibi duygusal ihtiyaçlarımızın karşılayıcısı ise artık yakın arkadaşlarımız ve daha sıklıkla partnerimizdir. Zamanla farklılaşan ihtiyaçlarımızın bebeklikte ne sıklıkla ve nasıl karşılandığına göre de farklı bağlanma stilleri geliştiririz.
Bağlanma Teorisi, bağlanma stilimizin 0-3 yaş arasında geliştiğini ve yetişkinlikte partnerimizle kurduğumuz ilişkide büyük rol oynadığını öne sürer. Bir bakıma denilebilir ki küçükken varlığını veya eksikliğini hissettiğimiz “güven” duygusu büyüdüğümüzde de peşimizi bırakmaz. Bu teoriye göre bebekler bağlanma figürleriyle kurdukları ilişkiye göre üç tür bağlanma stili gösterir: Güvenli, kaygılı ve kaçıngan bağlanma. Anne, bebeğin korunma ve bakım sinyallerine karşı duyarlı olup ihtiyaçlarını sevgi dolu ve hızlı bir şekilde giderdiği zaman bebek annesine güvenli bir şekilde bağlanır. Güvenli bağlanan bebekler annelerinin tehlike anında ve ihtiyaçları olduğunda yanında olacağını bilirler. Bebeklerin kaygılı bağlanma davranışı göstermesinde ise annelerinin onların ihtiyaçlarına bazen cevap verip bazen vermemeleri etkili olur. Kaygılı bağlanan bebek, herhangi bir ihtiyacı olduğunda yalnız olacağını hisseder. Annenin onu bırakıp gideceği yönündeki tehditleri de bebekte terk edilme korkusuna ve dolayısıyla kaygılı bağlanmaya yol açabilir. Bebek, ihtiyaç anında ısrarlı ve sert bir şekilde geri çevrildiğinde ve/veya yanında kimseyi bulamadığında ise kaçıngan bağlanır.
Bu bebekler bir noktadan sonra fiziksel ve duygusal gereksinimlerini belli etmeyi bırakıp mümkün olduğunca kendi kendilerine yetmeye çalışırlar.
Bağlanma Teorisi’ne göre bebeklikteki bağlanma stilimiz kendimizden beklentilerimizi, duygularımızı ve özsaygımızı etkilerken yakınlık kurma becerimizi de yönlendirmektedir. Aslına bakılırsa bağlanma stilimiz, bağlandığımız birinin varlığından bağımsız olarak kişiliğimizi de şekillendirmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalar göstermektedir ki yetişkinlikte partnerimizle kurduğumuz ilişki, bebeklikte ebeveynlerimizle olan ilişkimizle benzer dinamikler taşımaktadır. Peki, yetişkin bağlanma stilleri bebeklik dönemindeki gibi üçe mi ayrılır? Yetişkin bağlanması, bağlanma kaygısı ve bağlanma kaçınması seviyelerine göre üç değil dört alt başlıkta incelenir.
Bağlanma Teorisi’ne göre bebeklikteki bağlanma stilimiz kendimizden beklentilerimizi, duygularımızı ve özsaygımızı etkilerken yakınlık kurma becerimizi de yönlendirmektedir.”
Bağlanma kaygısı ve kaçınması düşük seviyede olan insanlar partnerlerine güvenli bağlanırlar. Bu kişiler güvenli liman olarak gördükleri kişiye sığınmakta ve onlara güvenip kendilerini açmakta problem yaşamazlar. Partnerleri kendilerine olan sevgisini belli ettiğinde bundan kolay kolay şüphe duymazlar. Duygularını ve düşüncelerini karşılarındaki kişiyle sağlıklı ve taktiklerden uzak bir şekilde paylaşırlar. Güvenli bağlanan bireylerin ilişkilerinin uzun süreli olma ihtimali daha yüksektir. Yüksek bağlanma kaygısı ve düşük bağlanma kaçınması yaşayan insanlar ise kaygılı bağlanma eğilimi göstermektedirler. Küçüklükte sürekli hissettikleri terk edilme endişesi romantik ilişkilerinde de kendisini gösterir. Karşılarındaki insanı kaybetme korkularından ötürü birbirlerini çok tanımadan bile kendileri hakkında çok fazla şey paylaşırlar. Ayrıca sorunlarını olduğundan büyük göstererek karşılarındaki kişiyi sorumlu hissettirir ve terk edilme ihtimallerini ertelemeye çalışırlar. Partnerlerinin sevgisinden emin olamadıkları için kıskançlık duygusunu çok yoğun yaşarlar. “Beni gerçekten seviyor musun? Benim için şunu yapar mıydın?” gibi sorularla bu sevgiyi ölçmeye çalışırlar. Kaygılı bağlanan kişiler kolaylıkla âşık olduklarını fakat gerçek aşkın kendilerini nadiren bulduğunu dile getirmektedirler.
Kaçıngan bağlanan insanlar, kaygılı bağlananların tam tersine düşük bağlanma kaygısı ve yüksek bağlanma kaçınması yaşarlar. Çocuklukta edindikleri kendi kendilerine yetme içgüdüsünü ilişkilerinde de sürdürürler. Kendini birine açmak ve insanlarla yakınlık kurmak onları çok rahatsız eder. Duygusal yakınlık kurmadıkları gibi karşılarındaki kişinin ihtiyaçlarına karşı da duyarsız olurlar. Birinin onlara bağlanması ve onlardan beklenti içerisinde olması kaçıngan bireylerde kaçma eğilimi oluşturur. Partnerleriyle kısa süreli birliktelikler yaşarlar ve/veya uzun vadeli planlar yapmazlar. Roman ve filmlerde göklere çıkarılan aşkın olmadığına ve âşık olabilecekleri birini bulmanın çok zor olduğuna inanırlar. Bebeklik dönemi için tanımlamadığımız kaygılı-kaçıngan bağlanan bireyler ise bağlanma kaygısı ve kaçınması yüksek seviyede olan insanlardır. Bu kişiler bir yandan yakın bir ilişki içerisinde bulunmak isterlerken öbür yandan güven problemi yaşarlar. Samimi bir ilişki içerisine girdiklerini fark ettikleri anda bunun onlara çok fazla geldiğini düşünerek uzaklaşmak isterler. Kendilerini duygusal olarak açtıklarında incineceklerine ve zarar göreceklerine inanırlar.
Hem yakın ilişkilerimiz hem de romantik ilişkilerimiz içlerinde kendilerine has dinamikler barındırmaktadır. Bağlanma stillerimiz bu dinamiklerde önemli bir yer tutsa da her olgu bağlanma ile açıklanmayabilir. Bağlanma Teorisi’nden haberdar olan insanların ilişkide yaşadıkları problemleri sıklıkla bağlanma stillerine bağladıkları ve kendilerini veya partnerlerini güvensiz bağlanma stilleri ile tanımladıkları görülmektedir. Fakat yapılan araştırmalar güvenli bağlanma oranının dünya genelinde güvensiz bağlanma türlerine oranla çok daha yüksek olduğunu göstermektedir. ABD gibi bireyi ön planda tutan ülke toplumlarında kaçıngan, Türkiye gibi toplumculuğun yüksek olduğu ülkelerde kaygılı bağlanmanın diğer güvensiz bağlanma stilinden daha sık görüldüğü tespit edilmiştir.
Yapılan araştırmalar, güvenli bağlanma oranının dünya genelinde güvensiz bağlanmaya oranla çok daha yüksek olduğunu göstermektedir.”
Bağlanma, bir teori olduğunu bilmesek dahi kişiliğimizde ve ilişkilerimizde çok önemli bir yer tutar. Bağlanma stilimiz, yaşadığımız dünyaya ve insanlara karşı içimizde beslediğimiz güven duygusunun ilişkilerimize nasıl yansıdığını gösterir bir nevi. Peki, bağlanma figürümüzün kim olduğunu nasıl bulabiliriz? Her daim yakınımızda tutmak ve başımız sıkıştığında ilk koşmak istediğimiz, ayrıca uzak kalınca ayrılık acısı yaşadığımız kişi bağlanma figürümüzdür. Bu kişiyle kurduğumuz bağın izlerine ise daha dünyayı yeni yeni keşfederken bakımını ve ilgisini beklediğimiz kişiyle aramızdaki bağda rastlarız.
Leave a Reply