Anadolu’nun Göçmen Kuşları: Yörükler

Kapitalizme direnen son kale olarak Anadolu yörükleri, kendilerine has yaşam biçimleri ve modern dünyanın dayattığı hayat rutininden uzak yaşamlarıyla tarihten bugüne kadim bir kültürün azınlık koruyucuları olarak ömür geçirmeye devam ediyorlar. 

Yörük kelimesi “yörü-mek” fiilinden türemiş kök itibariyle “yürüyendemektir. 21. yüzyılda mukim ve stabil bir hayat  hem devlet hem halk tarafından alternatifi düşünülmeyen bir yaşam tarzıdır. Kitlelerin kontrolünü ve vergi tahsilini kolaylaştırması bakımından modern öncesi tarım toplumunda devletlerin desteklemediği bir hayat anlayışı olarak göçmenlik, bu yüzyılda azınlık bir Anadolu toplumu tarafından hala sürdürülmektedir. Azınlığın temsil ettiği fakat geçmişi yüzyıllar öncesi Türk- Moğol toplumlarına dayanan bu kültür, Anadolu’da faal olarak sürdürülmesi ve genel geçer normlara bir alternatif olması bakımından incelenip tanıtılmaya değer bir renktir. 

Coğrafi açıdan Toros dağları çevresinde konuşlanmış yörük halkı, yaylak ve kışlak olarak adlandırılan iki farklı konumda bir yılı tamamlar ve bu süreçte mevsimlerin gelişiyle birlikte değişen sıcaklık farkları belirleyici rol oynar. Mevsimine göre dağların yüksek veya alçak kesimlerinde yurt tutan yöre halkı, göçer hayat tarzına en uygun yöntem olan hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır.  Günümüzde elbette yaşam biçimleri itibariyle çeşitli farklılıklar ve dönüşümler de vardır. Örneğin devlet desteği kapsamında kıl çadırda yaşayan Yörük hanelere güneş panelleri tahsis edilerek sıcak su ve elektrik ihtiyaçları kısmen giderilmiştir. Bununla birlikte yine aynı kapsamda konar göçer halkın sabit bir adreste yaşaması teşvikiyle isteyen ailelere devlet arazisinden pay ayrılmak suretiyle bu ailelerin köy sakini olarak hayvancılığa devam etmeleri özendirilmiştir. 

Genel hatlarıyla Yörük insanın bir günlük yaşamına tanık olduğumuzda şehirli insanın uzun süre önce yitirdiği fakat insan olmanın fıtratından gelen birtakım özelliklere onların hala sahip olduğu görülür. Anadolu Ajansı’nın Sarıkeçili köyünde Yörük halkla yaptığı röportajlara bakıldığında bu röportajlarda günlük rutinin incelikleri ve konar göçer olmanın olumlu-olumsuz yanları tüm çıplaklığıyla gösteriliyor. Kendisiyle röportaj yaoılan ve doğduğundan beri ailesi ile birlikte bu geleneksel yaşantıyı sürdürmekte olan Keziban Yagal, birinci ağızdan Yörük yaşamının her iki yanını da anlatıyor. Sabah namazıyla başlayan gün yine doğal zaman dilimlerine göre güneşin hareketleriyle ilerleyerek nihayete eriyor. Doğanın içinde ve onun bir parçası olarak günlük işlerin görüldüğü bu rutin, Özgül Hanım’ın ifadeleriyle “gürültüsüz patırtısız yalnızca kendin için yaşadığın bir rutin”. Özellikle röportajda vaktin kıymeti ve bir günün her dakikasının aslında birbirinden ayrı bir ambiyans ile doğaya yansıdığı defaatle dile getiriliyor. Yollarda ve trafikte ziyan olan vaktin aslında bu oyalayıcılar olmadığında ne denli bereketli ve insanın iş yapmasına olanak sağlar şekilde yaratıldığını yöre halkının röportajlarından ve yıllar boyu çeşitli imkanlar verilse dahi bu hayat tarzından vazgeçmemelerinden anlayabiliyoruz. 

Sabah namazıyla başlayan gün yine doğal zaman dilimlerine göre güneşin hareketleriyle ilerleyerek nihayete eriyor.”

Tüm bu olumlu ve özendiren özelliklerin yanı sıra Yörük hayatı fiziksel yorgunluğun gündelik işler bağlamında daha fazla olduğu ve en temel ihtiyaçları gidermenin dahi mukim hayatla kıyaslandığında epeyce uğraş gerektirdiği bir hayat. Bilhassa eğitim ve sağlık alanında güçlükleri beraberinde getirse de tamamen bir mahrumiyetten de elbette söz edilemez. Bu olumsuz koşullar göz önünde bulundurulduğunda yapılan röportajlar da gösteriyor ki Yörük nüfusun daha da azalması muhtemel bir sonuç olacak. Zira genç nüfusun bu yaşam tarzına olan eğilimi anne babalarına kıyasla pek de olumlu değil. Aldıkları eğitim doğrultusunda farklı bir yol çizmek istediklerini söyleyen gençler, yine bu röportajlarda mensup oldukları ailelerde hayatını Yörük olarak geçirecek son kuşağın da  anne-babalarının nesli  olacağını dile getiriyorlar.

Konar göçer hayat 21. yüzyılın ve özellikle tüketmek ve tükenmek üzerine inşaa edilen Kapitalist yaşantının kolay kolay kabul etmeyeceği sadelikte bir hayattır. Tüketimin bir kültür haline gelmediği; mümkün olduğunca elindekiyle yetinmenin, fiziksel zorluğu göz önünde bulundurulduğunda bu elzem bir tutumdur, ve az eşyayla bir ömür geçirmenin esas olduğu bu hayatlarda vazgeçmenin zor olduğu hasletler vardır. Asırlardır devam eden bu kültür, zorlukları göz önünde bulundurulduğunda hala tamamen kaybolmamışsa bu, söz konusu hasletlerin tarafların üzerindeki olumlu etkisinden dolayıdır diyebiliriz. 

Konar göçer hayat 21. yüzyılın ve özellikle tüketmek ve tükenmek üzerine inşaa edilen kapitalist yaşantının kolay kolay kabul etmeyeceği sadelikte bir hayattır.”

Kaynakça:

 dergipark

islamansiklopedisi

 

Yorum Yap

E-mail adresiniz paylaşılmayacaktır.